Ulusal Baklagil Konseyi’nin, geçen yıl yapılması gereken ancak koronavirüs salgını nedeniyle bu yıla ertelenen 10. Olağan Genel Kurulu Mersin’de gerçekleştirildi. Ulusal Baklagil Konseyi Başkanı Abdullah Özdemir, seçime tek aday olarak girdi.
Ulusal Baklagil Konseyi, pandemi nedeniyle geçen yıl yapılamayan genel kurulunu Mersin Marina’da bir restoranın toplantı salonunda gerçekleştirdi. Türkiye genelinde 80 üyesi bulunan konseyin 10. Olağan Genel Kuruluna, mevcut Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Özdemir ev sahipliği yaparken, tarım, ticaret sanayi, üretici tüccar ve sanayiler ile araştırma ve meslek kuruluşlarından çok sayıda üye genel kurula katıldı. Ulusal Baklagil Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Özdemir, genel kurulda yaptığı konuşmada, dünyanın, Türkiye’nin ve sektörün, son iki yıldır olağandışı bir süreçten geçtiğini söyledi. Koronavirüs salgını ve kuraklığın, bu sürecin en önemli iki unsuru olduğunu belirten Özdemir, her iki unsurun da yaşam şartlardan iş yapma anlayışına kadar bugüne dek olan alışkanlıkları değiştirdiğini, bakliyat sektörüne yönelik algıyı ise olumlu yönde etkilediğini vurguladı. Özdemir, “Salgın süreci, tarım-gıda sektörünün ve özelinde ise anavatanı Anadolu olan bakliyatın önemini açık bir şekilde gösterdi. Bakliyat, salgın başlangıcından bu yana en fazla talep gören ürünler arasında yer aldı. Bakliyat ürünlerinin sağlık açısından faydalarına ilişkin önemli bir farkındalık oluştu. Bakliyat tüketimi obezite, kalp hastalıkları, diyabet, böbrek rahatsızlığı ve bazı kanser türleri riskini azaltmaya yardımcı oluyor. Ayrıca, virüslerin çoğalmasını engelleyen (antiviral) ve bağışıklık sistemini güçlendiren (prebiyotik) özellikleri ile salgın sürecinde daha fazla talep artışı ile sonuçlandı. Dünya Sağlık Örgütü, Birleşmiş Milletler ve birçok ülke bakanlıklarının Covid ile mücadele rehberlerinde yer buldu. Dünya Bakliyat Konfederasyonu açıklamasına göre bu dönemde dünya bakliyat tüketiminin her yıla kıyasla fazlaca arttığı belirtilmektedir. Oluşan bu farkındalığın ivme kazandırılarak devam ettirilmesi gerekiyor” diye konuştu.
“KURAKLIĞA DAYALI ÜRETİM PLANLAMASI YAPILMALI”
Öte yandan, kuraklığın iyi analiz edilmesi gerektiğinin altını çizen Özdemir, Türkiye’de yağışların İç Anadolu’da yüzde 22, Doğu Anadolu’da yüzde 32, Güneydoğu Anadolu’da yüzde 39 azaldığına dikkat çekti. Bu bölgelerin, bakliyat üretiminin neredeyse tamamını kapsadığına işaret eden Özdemir, kuraklığa dayalı üretim planlaması yapılması gerektiğinin altını çizdi. Özdemir, “Bakanlığımız son 5 yıldır bakliyata verdiği önemi artırdı. Bakliyatın özel ürün statüsünde değerlendirileceğini açıkladı. Uygulanan yapıcı politikalar ise meyvelerini vermeye başlamıştı. Son 5 yılda ülkemizde bakliyat ekili alanlar yüzde 26, üretim ise yüzde 20 artış gösterdi. 8,7 milyon dekar ekili alan, 1,3 milyon ton üretime ulaştık. Nohut dış ticaretinde net ihracatçı konuma ulaştık. Ancak kuraklık nedeni ile TÜİK tahminlerine göre üretimin bu yıl 1 milyon tona gerilemesi bekleniyor. Bakliyat ürünleri gelecekte çok daha önemli hale gelecek. Üstelik FAO ve OECD’nin önümüzdeki 10 yıllık tahminlerine göre, bakliyat üretim ve tüketiminin artması bekleniyor. Dolayısıyla iklim şartlarını temel alan, ilave tedbir ve teşvikler içeren etkin bir üretim planlaması ile sektördeki konumumuzu güçlendirebiliriz. Üretimi artırabilir ve ihracat pastasından daha fazla pay alabiliriz” ifadelerini kullandı. Şu anda Türkiye’de 9 farklı ürün konseyi bulunduğunu kaydeden Özdemir, ürün konseylerinin, tarım politikalarının etki analizinin tespiti için en doğru adres olduğunu vurgulayarak, bakanlığın, ürün konseyleri çalışmalarına daha fazla önem vermesini istedi. Bakliyatın artık dünyada humus, cips, ekmek, kek, pasta gibi türev ürünler olarak tüketildiğini de belirten Özdemir, bu çerçevede Mersin Ticaret Borsası olarak Çukurova Kalkınma Ajansı desteği ve Mersin Üniversitesi işbirliği ile hazırladıkları Bakliyat Araştırma Merkezi projesinin kabul edildiğini söyledi. Özdemir, projenin bakliyat sektörüne yeni ufuklar açacağına inandığının kaydetti.
“ÜLKEMİZ, SEKTÖRDEKİ KONUMUNU DAHA FAZLA KAYBEDEMEZ”
Ana hedeflerinin, bakliyat üretiminin ve tüketiminin artması olduğunu vurgulayan Özdemir, “Şu an Türkiye, dünya nohut üretiminde 3’üncü, mercimek üretiminde ise 4’üncü sırada yer alıyor. İhracatta ise kırmızı mercimekte 3’üncü, nohutta 5’inci konumdayız. Ancak, bu konumlar bizleri yanıltmasın. Her ne kadar üst sıralarda görünsek dahi, bu sıraları elde ettiğimiz hacimler geçmişe kıyasla çok daha düşük seviyelerde. Bir milyon tona gerileyen üretim miktarımız ile kendi kendimize yetemeyiz. Üstelik yüzde 75’i DİR kapsamında Kanada’dan ithal ettiğimiz kırmızı mercimeğe dayalı ihracat yapımız ile dış ticarette rekabetçi olamayız. Bayrağı devretmiş olduğumuz Kanada’nın ardından Rusya ve Kazakistan gibi ülkelere de pazar payımızı kaptırabiliriz. Tarım ve gıda sektörü, önümüzdeki süreçte daha yoğun bir rekabete konu olacak. Cumhurbaşkanımız temel tarım ürünlerinde dışa bağımlı olmanın, en az savunma sanayisinde dışa bağımlılık kadar tehlikeli olduğunu vurgulamıştı. Bu bağlamda sektörümüzü bir milli güvenlik meselesi olarak konumlandırmıştı” dedi. Özdemir, bakliyat üretimi ve tüketiminin artırılması, salgın süreciyle birlikte bakliyatın önemine yönelik oluşan farkındalığa ivme kazandırılması, bakliyatta kuraklığı ve su kısıtını temel alan bir üretim planlaması yapılması, ürün konseylerinin daha etkin hale getirilmesi, gelişen bitkisel protein pazarında şimdiden aksiyon alınması hedeflerine ulaşılması amacıyla daha önce önerilerde bulunduklarını anımsattı. Bakanlığın da bu önerilere sahip çıktığını ifade eden Özdemir, TAGEM tarafından hazırlanan Baklagil Sektör Politika Belgesinde de yer alan önerileri şöyle sıraladı: “Sertifikalı tohum üretimi ve kullanımının yaygınlaştırılması, nadas alanlarının üretime kazandırılması projesinin genişletilmesi (34 milyon dekar), baklagillerin münavebeli ekim şartına göre zorunlu hale getirilmesi, Bitkisel Üretimin Geliştirilmesi Programının genişletilmesi, bakliyat sektöründe AR-GE çalışmaları ve sanayi işbirliğinin güçlendirilmesi, sektörde yüksek katma değerli ürünlerin geliştirilmesine yönelik politikalar oluşturulması, Havza Bazlı Destekleme Modelinin yeniden ele alınması. Önerilerimizin dikkate alınması değerli, ancak daha somut ve istikrarlı adımlarla uygulanması gerektiğini düşünüyoruz. Özellikle pilot uygulamalar artık mevcut bağlamını aşmalı ve daha geniş kapsamlı olarak ana politikalara dönüşmelidir.” (Haber Merkezi)
|