Akdeniz yok oluyor, ormanlar talan ediliyor!




Tarih: 15 Aralık 2021 Çarşamba 15:06


Mersin Çevre ve Koruma Derneği (MERÇED) ile Mersin Çevre Ve Doğa Derneği Yönetiminde Türkiye Çevre Platformu ve Türkiye Ormancılar Derneği düzenledikleri basın açıklaması ile birlikte hem Akdeniz Bölgesi’nde yaşanan ekolojik sorunlarla ilgili hem de orman alanlarının yok olmakla karşı karşıya olduğuna dikkat çekti. Hem ekolojik sorun hem de orman alanlarının tahribatı ile ilgili çözüm önerisinde bulunan dernek temsilcileri, “Ülkemiz Akdeniz’i kurtarmak için önderlik yapması bunun için başta merkezi hükümetin ve yerel yönetimlerin, meslek odalarının, sivil toplum örgütlerinin Akdeniz için çok acil harekete geçmesi için çağrısında bulunuyoruz” dedi.

Haber- Gizem Konucu

Mersin Çevre ve Koruma Derneği (MERÇED) ile Mersin Çevre Ve Doğa Derneği Yönetiminde Türkiye Çevre Platformu ve Türkiye Ormancılar Derneği Akdeniz Bölgesi’nde yaşanan ekolojik sorunlarla ilgili Mersin Gazeteciler Cemiyeti’nde basın açıklaması düzenledi. Düzenlenen basın açıklamasını MERÇED adına Sabahat Aslan okurken, Mersin Çevre Ve Doğa Derneği Yönetiminde Türkiye Çevre Platformu ve Türkiye Ormancılar Derneği adına da Dönem Sözcüsü Suna Kılıççı okudu.  Akdeniz Bölgesi’nde kara ve deniz kıyılarındaki nüfus artışı ile birlikte Akdeniz Bölgesi’nin alarm verdiğini belirten Aslan, kentsel ve sanayinin altyapı yetersizlikleri, çöp ve plastik atıkları, orman yangınları, taş ve maden ocakları, termik santraller ve Akkuyu Nükleer Santrali, biyoçeşitliliğin kaybı, Suriye’den yayılan petrolün yaratmış olduğu kirlilik, yeşil alanların tahribatları tarım zehirlerinin yarattığı kirlilik, evsel kirlilikler, deniz taşımacılığı, kirli sanayi işletmeciliği Akdeniz'deki kıyı ve deniz alanlarının doğal, tarihi ve kültürel değerlerinin tahribatları, kıyıların betonlaşması, aşırı avcılık tedit ettiğini dile getirdi. Akdeniz’deki kaynakların aşırı tüketilmesinin, fiziksel değişimlerin, deniz kirliliğinin, yabancı türlerin girişi gibi nedenlerin de Akdeniz’i tehdit ettiğini ifade eden Aslan, “Özellikle katil yosun ve balon balıklar vb. türler, küresel atmosferik değişimleri, yüzünden diğer havzalara nazaran çok olumsuz etkilenmiş olup karada ve denizde çok ciddi çevre sorunlarına neden olmuştur. Bölgemiz küresel iklim krizinden etkilenmiştir ve kuraklık tehdidi ile karşı karşıyadır” dedi.

 

“MEVZUATLARDA EKOLOJİ VE YAŞAM HAKKI ÖN PLANDA TUTULMALI”

Aslan, uygulanan mevzuatların ve imzalanan sözleşmelerinin yetersiz kaldığını söyleyerek, “Ülkemizde mevcut bulunan yasal mevzuatın ve 2004 yılında yenilenerek yürürlüğe giren Akdeniz’in kirliliğe karşı korunması, deniz ortamı ve kıyı bölgesinin korunması için Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler tarafından imzalanan Barselona Sözleşmesi’nin, uygulanmasında ve denetlenmesindeki sorunlar nedeniyle, Ayrıca Akdeniz'de Özel Koruma Bölgeleri ve Biyolojik Çeşitliliğe İlişkin, Protokolü ve Akdeniz otağı ülkelerle AB iş birliği yapılması çalışmaları Akdeniz’de mevcut yaşanan sorunların çözümünde yetersiz kaldığı görülmüştür. Akdeniz’de kirliliğin önlenmesi ve biyoçeşitliliğin korunması için bu tehditlerin azaltılması, sağlıklı bir ekosistemin sürdürülebilmesi için gereklidir. Bunun için Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler arasında bağımsız tüm ülkelerin dahil olacağı ve ülkelerin ortak uygulayacağı bir eylem planına ihtiyaç vardır. Bu eylem planında ekolojiyi ve yaşam hakkını ön planda tutacak mevzuatların, denetim ve yaptırım mekanizmalarının yeniden kurulması gerekmektedir. Ülkemiz Akdeniz’i kurtarmak için önderlik yapması bunun için başta merkezi hükümetin ve yerel yönetimlerin, meslek odalarının, sivil toplum örgütlerinin Akdeniz için çok acil harekete geçmesi için çağrısında bulunuyoruz” şeklinde konuştu.

 

KILIÇÇI: “ORMANLARIMIZ KAMU YARARI DIŞINDA İRTİFAK HAKKINA KONU EDİLEMEZ”

Mersin Çevre Ve Doğa Derneği Yönetiminde Türkiye Çevre Platformu ve Türkiye Ormancılar Derneği adına da Dönem Sözcüsü Suna Kılıççı da Aslan’dan sonra konuşarak ormanlarda meydana gelen yıkımlar hakkında açıklamalarda bulundu. Ormanların yok edildiğine değinen Kılıççı, “Anayasamıza göre ormanlarımız kamu yararı dışında irtifak hakkına konu edilemez. Ancak zorunluluk olması ve kamu yaranı bulunması halinde, ormanlardan ormancılık dışı uygulamalara izinler verilebilmektedir. Orman Kanunu'nda bunlardan maden izinleri 16'nci maddede; enerji, ulaşım, baraj, gölet, sağlık, eğitim gibi konularda verilecek izinler 17'nci maddenin 3'üncü fıkrasında; arkeolojik kazı, balıkçılık ve odun dışı orman ürünleri ile ilgili verilecek izinler 18'inci maddede yer almaktadır. 30 Kasım 2021 tarihli ve 31675 sayılı Resmi Gazete'de biri 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 17'nci maddesinin 3'üncü fıkrasının uygulanması ile ilgili; diğeri aynı Kanunun 18'inci maddesinin uygulanması ile ilgili iki farklı yönetmelik yayımlanmıştır. Bu yönetmelikler, temelde 2014 yılında tek bir yönetmelik şeklinde yürürlüğe giren ‘Orman Kanunu'nun 17/3 ve 18'inci Maddelerinin Uygulama Yönetmeliğinin’ iki ayrı yönetmelik haline getirilmiş halidir. Bundan önceki süreçte, belli çevrelerin istekleri doğrultusunda, Orman Kanunu'nun ilgili maddeleri sık sık değiştirildiği için 2014 yılında yayımlanan yönetmelik de zaman içinde defalarca değiştirilmek zorunda kalmıştır” ifadelerine yer verdi.

 

“ORMANLARIMIZ PARAMPARÇA EDİLİYOR”

Orman alanlarının ormancılık dışı amaçlara tahsisinin sürekle gündeme getirildiğinin, ama bunun kamuoyunda daha önce yokmuş gibi algılanmasına yol açan haberlerin doğruluğu yansıtmadığını öne süren Kılıççı, “Örneğin; sadece 2012-2020 yılları arasında Orman Kanunu'nun 17/3. maddesi kapsamında 27 bin 405 adet tesis için 255 bin hektar orman alanı üzerinde izin verilmiştir. Aynı dönemde kamuoyunda tepki çeken madencilik izinleri 127 bin hektar olarak gerçekleşmiştir. Ormanlardaki bu yıkım yeni başlamamıştır. Bu yıkım 1980'lerden beri sürmektedir. Ancak son yıllarda hız kazanmıştır. Sık sık değiştirilen bu kanun ve yönetmeliklerle, ormanlardan ormancılık dışı yararlanmalara yeni boyutlar eklenmekte, ormanlarımız paramparça edilmektedir. Bu tür izinlerle, Orman Genel Müdürlüğü verilerine göre; sadece 2008 ile 2019 yılları arasındaki 11 yıllık sürede; ormanlarımızdaki 10 hektardan küçük orman parçalarının sayısı rekor bir oranla yüzde 118 artarak 55 bin 484'ten 120 bin 789'a çıkmıştır. Yani bu tür izinler ormanlarımızı hızla paramparça hale getirmekte ve ülkemizdeki ormansızlaşmayı hızlandırmaktadır” diye konuştu.

 

“ORMANLARIMIZ ADETA ARSA OFİSİ HALİNE GETİRİLMİŞTİR”

Yeni yapılan Orman Kanunu değişikliklerinden de söz eden Kılıççı, bu değişiklik ile ormanda bir çok yapı ve tesis inşa edilmesine olanak tanındığını belirtti. Kılıççı, “Yeni yapılan değişiklikle de Orman Kanunu'nun 17'nci maddesi kapsamında ‘azot, argon ve oksijen gazlarının kullanıldığı hava ayrıştırma tesisleri’, ‘aile sağlığı merkezi’, ‘adli hizmet tesisleri’, ‘ceza infaz kurumu tesisleri’ ve ‘konaklamalı spor tesislerinin’ ormanlarda inşa edilmesinin önü açılmıştır. Aslında daha önceki yönetmelikte ‘sağlık ocağı’ olarak yer alan ‘aile sağlığı merkezinin’ yönetmeliğe yeni eklendiği söylenemez, fakat hava ayrıştırma tesisleri, adalet sarayları ve cezaevlerinin de ormanlarda inşa edilmesinin önü açıldığı söylenebilir. Yeni yönetmelikte yapılan düzenlemelerle, verilen izin bedelleri de düşürülmüştür. Kamu özel iş birliği modeli çerçevesinde yüklenicilere belli güvenceler verilerek yapılacak tesisler için ormanlarımız adeta arsa ofisi haline getirilmiştir. Orman Kanunu'nun 18'inci maddesiyle ilgili çıkarılan yeni uygulama yönetmeliğinin 4'üncü maddesinde daha önce verilen izinlere ek olarak; Tarihi eserlerin restorasyonu ve korunması için gerekli tesislere ve giriş-çıkış kontrol noktası, tanıtım ofisi ve ziyaretçilerin zaruri ihtiyaçlarının sağlanması için gerekli geçici tesislere izin verilebilecek. Ayrıca daha önceki yönetmelikte ancak devlet ormanlarına dört kilometre ilerisinde kurulmasına izin verilen odun kömürü tesislerine artık devlet ormanlarında izin verilebilecek. Bununla kalmayıp; ‘terebentin, katran, sakız gibi işletilmesinde ağaç kullanılan ocakların açılmasına’, yeraltında depolama alanı kurulmasına, bozuk orman alanlarında orman bitkisi fidanlıkları kurulmasına, mantar ve tıbbi aromatik bitki yetiştiriciliğine ve bunlarla ilgili zorunlu alt yapı tesislerinin orman ekosistemleri içinde kurulmasına Orman Genel Müdürlüğünce izin verilebilecektir” dedi.

 

“BU TARİHİ TAAHHÜT, ORMANSIZLAŞMANIN YIKICI ETKİLERİNİN SONA ERMESİNE YARDIMCI OLACAK”

Kılıççı, anayasanın, devlet ormanlarında, gerçek ve tüzel kişilere irtifak hakkı tesis edilebilmesi için öngördüğü kamu yararı; yerine getirilmek istenen kamu hizmetinin üstün bir kamu yararına dayanmasını ve bunun yerine getirilebilmesi için de devlet ormanlarına ait alanların kullanılmasının zorunlu bulunmasını gerekli kılmakta olduğunu söyledi. Kılıççı, “Ancak, bu durumunda kamu yararının varlığından söz edilerek devlet ormanlarında irtifak hakkı tesis edilebilecektir. Böylece, her kamu yararı üstün bir kamu yararı olarak kabul edilemeyecek ve üstün kamu yararı taşıdığı kabul edilen hizmetin, orman ekosistemi dışında gerçekleştirilmesinin imkansız olması da mutlak surette aranması gerekmektedir. Özetle, söz konusu yönetmelikler ormancılık açısından yeni sayılmamakla birlikte, ülke ormanlarına en çok zarar veren etkenlerden birinin kapsamını yeniden gözler önüne sermek açısından anlamlı olmuştur. Derneğimiz geçmişten beri, ormanların doğa koruma önceliği ile halkın ortak ve üstün yararı yerine yalnızca belirli kesimlerin ekonomik çıkarlarına hizmet edecek şekilde yönetilmesine ve ormanları yok edecek şekilde sürekli yapılmasına karşıdır” ifadelerine yer verdi. Kılıççı sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Ayrıca, Türkiye'nin de onayladığı 2015 Paris Anlaşması küresel ortalama yüzey sıcaklığındaki artışı 2 derece ile sınırlandırmayı, mümkünse 1,5 derecenin altında tutmayı hedeflemektedir. Birleşmiş Milletler (BM) iklim Değişikliği çerçeve Sözleşmesi 26. Taraflar Konferansı'nda (COP26), 100'den fazla ülke ve dünya ormanlarının yüzde 85'inden fazlasını temsil eden liderler, 2030 yılına kadar ormansızlaşma ve arazi bozulmasını durdurmayı ve tersine çevirmeyi taahhüt eden Küresel Orman Finansmanı Taahhüdü 'nü imzalamıştır. Bu tarihi taahhüt, ormansızlaşmanın yıkıcı etkilerinin sona ermesine yardımcı olacak ve dünya ormanlarının çoğunun koruyucusu olan gelişmekte olan ülkeleri ve yerli toplulukları destekleyecektir. Yapılan bu düzenlemelerin ülkemizin de taraf olduğu bu taahhüde açıkça aykırı olduğu görülmektedir” şeklinde konuştu.  Son olarak Türkiye’de bulunan ormanların 748 bin hektar orman alanının bu tür kullanımlara tahsis edildiğini de dile getiren Kılıççı, “Kağıt üzerinde orman olarak görünen bu alanlar fiilen orman niteliğini yitirdiği gibi ekosistem parçalanması yoluyla, civarlarındaki orman alanlarının bütünlüğünü ve ekolojik sürdürülebilirliğini de tehlikeye atmaktadır. Tüm bu nedenlerle orman alanları, ‘ormanın orman olarak korunmasından daha üstün kamu yararı üreten iş ve işlemlere, ancak mutlak zorunluluk bulunması, yani o iş ya da işlemin başka bir yerde yapılmasının mümkün olmadığı koşullarda’ ormancılık dışı uygulamalara tahsis edilebilmeli, bunu sağlamak için de Anayasa’nın 169'uncu maddesinden başlamak üzere 6831 sayılı Orman Kanunu ve ilgili yönetmeliklerde değişiklikler yapılmalıdır” diyerek konuşmasını sonlandırdı.


Etiket:


Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

 
 
  SOSYAL MEDYA
 
 
  GAZETEMİZ
 
 
  BASIN İLAN
 
 
  HAVA DURUMU
 
 
  FACEBOOK
 

 
 
 


 

Siteden yararlanırken yayın politikamızı okumanızı tavsiye ederiz. mersinhakimiyet.com © Copyright 2019-2024 Tüm hakları saklıdır.
İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz. mersinhakimiyet.com basın ve yayın meslek ilkelerine uyar.

URA MEDYA