İklim değişikliği tehdidinin daha belirgin hale gelmesiyle nükleer enerji, kömür ve diğer yüksek emisyonlu enerji kaynaklarından uzaklaşmaya yardımcı olacak ‘yeşil çözüm’ olarak dikkat çekiyor. Avrupa Birliği’nin (AB), yeni nükleer enerji ve doğal gaz projelerini ‘yeşil ve sürdürülebilir yatırım’ olarak sınıflandırması ise nükleer enerjinin yaygınlaştırılması için kilometre taşı olarak kabul ediliyor.
Komisyonun nükleer enerjiyi ‘yeşil ve sürdürülebilir yatırım’ olarak kabul etme kararı bilimsel araştırmalara dayanıyor. Taksonomi komisyonuna tavsiyede bulunan Sürdürülebilir Finans Teknik Uzman Grubuna göre, 'nükleer, düşük karbonlu bir enerji kaynağını temsil ediyor.' Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ve Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Konseyi (UNECE) dahil olmak üzere çeşitli uluslararası kuruluşlar da nükleer santrallerden kaynaklanan karbondioksit emisyonlarının yenilenebilir enerjiden kaynaklanan emisyon oranlarına göre hayli düşük olduğu görüşünü paylaşıyor. Son yayınlanan UNECE raporu, nükleer enerjinin kullanım ömrü boyunca diğer tüm elektrik kaynaklarından daha az karbondioksit emisyonu ürettiğini ve nükleerin tüm 'net sıfır' senaryolarındaki vazgeçilmez rolünü ortaya koyan önemli bir bilimsel çalışma olarak dikkati çekmişti. Brüksel’in AB iklim değişikliği hedeflerini karşılamak için özel sermayenin artırılmasına yardımcı olmak için tasarladığı bir yatırımcı kural kitabı olan AB sınıflandırmasında, nükleer enerjinin yeşil yatırım kabul edilmesi için bir yılı aşkın bir zamandır tartışmalar devam ediyordu. Almanya, Avusturya, Lüksemburg gibi ülkelerin muhalefetine rağmen kurum, karbon nötrlüğü elde etmek için nükleer enerjinin kaçınılmaz olduğuna karar verdi. Fransa, Çek Cumhuriyeti ve Polonya gibi ülkeler iklim değişikliği ile mücadelenin ‘nükleersiz’ başarıya ulaşamayacağını savunan AB üyesi ülkeler arasında başı çekti.
“YEŞİL VE YAŞANABİLİR BİR DÜNYA İÇİN UMUT VERİCİ”
Uzmanlara göre nükleer, net sıfır emisyona ulaşmak için hayati bir önem taşıyor. AB’nin bu kararını ABD Ohio Devlet Üniversitesi Araştırma Görevlisi Yüksek Nükleer Mühendisi Gülçin Sarıcı Türkmen, “Nükleerle karbonsuz üretim, geleceğin temiz enerji sisteminin temeli olabilir ve olmalıdır da” diye yorumladı. Yaşanan ciddi tartışmalara rağmen, bu kararın yeşil ve yaşanabilir bir dünya için umut verici olduğunu söyleyen Türkmen, “Net sıfır için çoğu özel finansman olmak üzere büyük yatırımlar gerektirecek. Taksonomi, nükleer dahil yeşil faaliyetleri yatırımcılar için daha görünür ve çekici hale getirmeyi amaçlıyor. Onlara bu yolda rehberlik ediyor” dedi. Gelişen teknoloji ve nüfus artışı ile tüm dünyanın enerji ihtiyacının ciddi oranda arttığını belirten Türkmen, şunları söyledi: “Enerji ihtiyacının karşılanmasında akılcı politikaların izlenmesi gerekiyor. Enerji üretim kaynaklarını belirlemek elinizdeki parayla nasıl yatırım yapacağınıza karar vermek gibidir. Nasıl riski azaltmak için parayı farklı yatırım araçlarına dağıtmak gerekiyorsa, enerji alanında da yeşil ve sürdürülebilir, olabildiğince çok sayıda enerji kaynağını sisteme dahil etmeniz gerekir. AB Komisyonunun 2045 yılına kadar yapılacak nükleer enerji santrali yatırımlarının sürdürülebilir olarak sınıflandırılması kararı, nükleer enerji santrallerine olan ilginin artması için yatırımların ekonomik açıdan da cazip hale getirilmesini sağlayabilir. Bizi verimli bir şekilde temiz geleceğe taşıyacak, sınırlı sayıda seçeneğimiz var. Nükleer başta olmak üzere elimizdeki tüm karbonsuz seçenekleri kullanmalıyız.”
YENİLENEBİLİR ENERJİ VE NÜKLEER KOALİSYONUNA İHTİYAÇ VAR
Türkmen, enerji üretiminin güçlü bir arz-talep ilişkisine de bağlı olduğunun altını çizerek, sadece üretim şeklini düşünerek karar vermenin imkansız olduğunu söyledi. Yenilenebilir enerji kaynaklarını desteklemek için bile nükleere ihtiyaç duyulduğunun altını çizen Türkmen, şunları belirtti: “Ağır sanayi olarak tanımladığımız üretim tesislerinin kesintisiz ve yoğun enerji ihtiyaçları varken, hanelerin elektrik kullanımı günlere, mevsimlere bağlı olarak ciddi değişkenlik gösterir. Ayrıca hiçbir zaman elektrik kesintisi yaşamaması gereken hastaneler gibi kritik tesislerin elektrik ihtiyaçlarını da unutmamak önemli. Günün her saati, rüzgar esmediğinde, güneş parlamadığında yüksek hacimli elektrik üretebilen, az araziye ihtiyaç duyan bir enerji kaynağıdır nükleer. İklim değişikliği ve arz güvenliği için de inkar edilemez çözüm yollarından biridir. Kesintisiz ve güvenilir bir enerji demektir. Önümüzdeki 30 yılda küresel olarak karbondan hızla arınmak istiyorsak, emisyonları olabildiğince hızlı bir şekilde azaltmak için yenilenebilir ve nükleer enerjinin birlikte çalışmasına ihtiyacımız var. Nükleer enerji ile yenilenebilir enerjiyi karşı karşıya getirmeye çalışanlar, güçlü ve kapsamlı bir temiz enerji koalisyonunun fırsatlarını görmezden geliyor.”
YENİ NÜKLEER SANTRAL PROJELERİ YOLDA
Nükleer enerjinin sadece iklim değişikliği ile mücadele açısından değil sürdürülebilir bir ekonomi, enerji arz güvenliği ve rekabet gücü gibi başlıklarda da önemli bir seçenek olduğunu vurgulayan Gülçin Sarıcı Türkmen şöyle devam etti: “Şu anda AB'deki düşük karbonlu elektriğin yüzde 44,26'sını nükleer oluşturuyor. Dünyada ise 439 nükleer güç reaktörü elektrik ihtiyacının yüzde 10’unu karşılıyor. Fransa, İngiltere, Çin gibi ülkeler birbiri ardı sıra yeni nükleer projelerini açıklıyor. Türkiye ise çok uzun yıllar devam eden girişimlerden sonra Akkuyu Nükleer Santrali ile ilk adımı attı. Şimdi iki yeni nükleer santral yatırımı daha planlanıyor. Büyük kapasiteli nükleer güç santralleri, yüksek enerji talebi olan ülkelerde işletme ömrü boyunca güvenilir, kesintisiz, düşük karbonlu bir elektrik kaynağına erişim sağlıyor. Küçük modüler reaktörler de (SMR) coğrafi özellikler ya da ekonomik açıdan uygun olmayan yerlere enerji ve ısı taşıması açısından önemli alternatif.”
“BİR NÜKLEER SANTRAL YAKLAŞIK 50-90 MİLYON TON KARBONU ÖNLEYEBİLİR”
Nükleer Mühendisler Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Nükleer Enerji Yüksek Mühendisi Korcan Kayrın ise teknolojik gelişme ve hızlı nüfus artışının enerjiye olan ihtiyacı her geçen gün artırdığını belirterek, ihtiyacı karşılamak için kullanılan teknolojilerin farklı sonuçlar doğurduğunu belirtti. Kayrın, değerlendirmesinde şu ifadeleri kullandı: “Yapılan iklim modelleme çalışmaları sonucunda, sera gazlarının kontrolü için yapılan uygulamaların yetersizliği ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmalar sonucunda, elde edilen veriler ışığında, global sıcaklık artışının 2100 yılında yaklaşık 1.5-3 derece mertebesinde olacağı tahmin edilmektedir. Tam bu noktada nükleer teknoloji devreye girmektedir. Küçük bir kıyaslama yapmak gerekirse yüzde 80 yük faktörüyle işletilen ve bin MWe gücünde bir kömür santralının yerine aynı güçte bir nükleer santral kullanılırsa, üretimde ortaya çıkacak olan yaklaşık 1,5-2 milyon ton karbon önlenmiş olacaktır. 60 yıllık ömrü boyunca bu tek nükleer santral yaklaşık 50-90 milyon ton karbonu önlemiş olacaktır. Bu açıdan baktığımızda da AB’nin, nükleer enerjiyi yeşil ve sürdürülebilir yatırım olarak tanımlaması doğru bir karar.” (İHA)
|