İş dünyası Mersin’de buluştu




Tarih: 9 Mart 2022 Çarşamba 15:54


Türkiye’nin önde gelen iş dünyası örgütleri TÜRKONFED ve TÜSİAD iş birliğiyle düzenlenen ‘Anadolu Buluşmaları’nın ilk toplantısı ÇUKUROVASİFED ev sahipliğinde Mersin’de gerçekleşti. Toplantıda açılış konuşması yapan TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, Rusya ve Ukrayna savaşının ekonomik boyutlarına değinerek, “Rusya’ya uygulanan yaptırımlar ve Ukrayna’nın gerek sosyal gerekse ekonomik altyapısına yönelik saldırılar, artçı şoklarını piyasalarda olanca şiddetiyle hissettiriyor. IMF verilerine göre ocak ayında tüm dünyada yüzde 7,8’e ulaşan ortalama gıda enflasyonu, Rusya ve Ukrayna’nın küresel buğday tedarikindeki ağırlığı düşünüldüğünde daha da yükselecek gibi görünüyor” dedi.

Haber- Mehmet Işık

Türkiye’nin önde gelen iş dünyası örgütleri TÜRKONFED ve TÜSİAD iş birliğiyle düzenlenen ‘Anadolu Buluşmaları’nın ilk toplantısı ÇUKUROVASİFED ev sahipliğinde Mersin’de gerçekleşti. TÜRKONFED’in ‘Yeni Dönem Yeni Ufuklar’ vizyon belgesi ile TÜSİAD’ın ‘Yeni bir Anlayışla Geleceği İnşa: insan, Bilim, Kurumlar’ raporunun iş insanları ile paylaşılacağı toplantı’nın açılışında konuşan TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, “Hepimiz dünyada ve ülkemizde olağanüstü şartlar yaratan; belirsizlikleri ve riskleri gündelik yaşamın bir parçası haline getiren pandemi döneminin sona ermesini umut ederken, bu kez de jeopolitik gelişmelerle yüzleşiyoruz. Bir süredir öncü sarsıntılarını hissettiğimiz çok kutuplu dünya anlayışının geri dönüşü, Karadeniz’de Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan çatışmalar eşiğinde adeta bir Tsunami etkisi yaşatıyor. Büyük üzüntü ve endişe ile takip ettiğimiz bu yıkıcı gelişmenin henüz iki haftalık sonucu, yaşamını yitiren yüzlerce sivil, yurdunu terk etmek zorunda kalan milyonlarca insan, harap olan yaşamlarla gözlerimizin önündeki acı tablolara bir yenisini ekliyor. Çatışmaların insani boyutta yarattığı etki her geçen gün daha da ağırlaşıyor. Özgürlüğümüzü, bağımsızlığımızı ve gelecek ülkümüzü büyük fedakarlıklarla elde etmiş bir ülkenin vatandaşları olarak ortak hafızamız sayesinde bu acı tablonun yaratabileceği etkileri belki de en iyi bizler biliyoruz. İşte bu nedenle ülkemizin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının bize bıraktığı Cumhuriyet Mirası’nın ve ‘Yurtta barış, dünyada barış’ sözünün değerini, her geçen gün daha iyi anlıyoruz. İnanıyorum ki, farklı milletlerin tarih boyunca kıyısında buluştuğu dostluk denizi Karadeniz, bu kadim coğrafyanın temellerinde yerini koruyan aklıselimlik ve sağduyu ile bu insanlık krizinin çözülmesine de tanık olacaktır” ifadelerini kullandı.

 

“SAVAŞ VE YAPTIRIMLAR ARTÇI ŞOKLARINI PİYASALARDA OLANCA ŞİDDETİYLE HİSSETTİRİYOR”

Yaşanılan insani krizi yalnızca bölgemiz değil ekonomilerin ve en önemlisi bilginin bütünüyle küreselleştiği günümüzde tüm dünyanın hissettiğini söyleyen Turan, “Rusya’ya uygulanan yaptırımlar ve Ukrayna’nın gerek sosyal gerekse ekonomik altyapısına yönelik saldırılar, artçı şoklarını piyasalarda olanca şiddetiyle hissettiriyor. IMF verilerine göre ocak ayında tüm dünyada yüzde 7,8’e ulaşan ortalama gıda enflasyonu, Rusya ve Ukrayna’nın küresel buğday tedarikindeki ağırlığı düşünüldüğünde daha da yükselecek gibi görünüyor. 140 doları gören varil başına petrol fiyatlarına ek olarak doğalgaz dahil enerjide ‘yeni bir açmazı, yeni bir krizi ve yeni bir belirsizliği de’ beraberinde getiriyor. Özetle krizin enerjiden gıdaya, sermaye piyasalarından emtia ve maden tedarikine kadar geniş çapta etkilerini hep birlikte yaşıyoruz. Bu noktada kendi açımızdan sormamız gereken en önemli soru elbette ülkemizin bu durumdan nasıl etkileneceği” şeklinde konuştu.

 

“ÜLKEMİZDE ENFLASYON İLE MÜCADELEDE GEREKLİ ADIMLARI ATILMIYOR”

Yeni açıklanan Ekonomik Model üzerinden değerlendirmelerde bulunan Turan, “Dolayısıyla küresel ekonomi önemli bir dönemeçten geçerken Türkiye’nin makroekonomik fotoğrafına bakmakta yarar var…. Yeni Ekonomik Model’in açıklanmasından bugüne geçen sürede ortaya çıkan makro veriler, ulaşılmak istenen hedefin çok gerisinde bir tabloya işaret ediyor. Enflasyon-faiz ve kur sarmalı ile ihracat ve ithalat rakamları arasındaki fark ve cari açık; yüksek teknolojili üretim çerçevesinde verimlilik ve katma değer yaratmaktan da uzak görünüyor. Ülkemizin özellikle enflasyon ile mücadelede gerekli adımları atmaması, yüksek enflasyon ile cari açık ve büyümenin sürdürülebilirliğinde ciddi endişeleri de beraberinde getiriyor. Türkiye ekonomisi TÜİK rakamlarına göre 2021 yılında yüzde 11’lik bir büyüme kaydetmiş olsa da büyümenin sürdürülebilirliği ve kalitesine yönelik bir kafa karışıklığı da yaşanıyor. Büyüme detaylarına baktığımızda enflasyon pahasına gelen büyümenin toplumsal refah yaratmadığı, aksine gelir dağılımı adaletsizliğinde aradaki makasın açılmasına neden olduğu görülüyor. Bu doğrultuda GSYİH içerisinde önemli bir yer tutan turizm gelirlerinin, mevcut Rusya-Ukrayna krizi ile beklenen seviyede gerçekleşmeyeceğini de hesaba katmak zorundayız” diye ekledi.

 

“ENFLASYON RAKAMLARI ÜFE-TÜFE ARASINDAKİ MAKASIN GİDEREK AÇILDIĞINI GÖSTERİYOR”

TÜİK rakamlarına göre şubat ayında yıllık tüketici enflasyonu yüzde 54,44, üretici enflasyonu ise yüzde 105 oranında gerçekleştiğini hatırlatan Turan, “Bu da bize ÜFE-TÜFE arasındaki makasın giderek açıldığını gösteriyor. Faizi düşürme ve rekabetçi kur politikasının bir sonucu olarak enflasyonun son 20 yılın en yüksek düzeyine çıktığına, TL’nin dünyanın en fazla değer kaybeden para birimi olduğuna şahit oluyoruz. Bir ülke, parasının değeri ve ürettiği katma değer ile güçlüdür.  Yüksek kur, yüksek faiz ve yüksek enflasyon sarmalının içinde sadece iş dünyası değil toplum olarak önümüzü görmekte zorlandığımızı ifade etmek isterim. Yeni modelin dış ticarete yansımasında da hedeflenenden uzak bir tablo var karşımızda. Eylül 2011’den bu yana gerçekleşen en yüksek dış ticaret açığına tanıklık ettik. Makroekonomik fotoğrafımızın Türkiye’nin üreten, yatırım yapan, istihdam yaratan kesimleri için de pek parlak olmadığını söylemek zorundayım. Nakit akışı, işletme sermayesi, finansmana erişim ve finansman maliyetlerine karşı dayanıklılık, mevcut istikrarsızlık ve risk algısı koşulları altında iş insanlarının karşılamakta giderek zorlandığı ihtiyaçlar olarak öne çıkıyor. İşletmelerimiz bu öngörülemez iklim altında bütçe ve yatırım yapmakta zorlanıyor” sözlerini kullandı.

 

“UYGULANAN DÜŞÜK FAİZ, FİNANSTA AKS ETKİ YARATIYOR”

Turan, firmaların işletme sermayesi ihtiyacı son bir yılda dört kata yakın artış gösterdiğini belirterek, “Bu iklimin nihai olarak kapanmalara yol açması ve dolayısıyla istihdama olumsuz etki etmesini engellemenin yolu bellidir. O da; gerek devlet gerekse finans sektörü tarafında finansmana erişim kanallarının bir an önce açılmasıdır. Özellikle ekonomi yönetimimizin bir süredir uyguladığı düşük faiz politikası, finansal koşullara yansımadığı gibi, tam aks bir etki yaratıyor. İş dünyası olarak elbette yatırım ve üretim iklimi için faizlerin düşük seviyelerde bir patikada bulunması önemlidir. Ancak politika faizimiz yüzde 14 seviyelerinde olsa da reel piyasada yüzde 30 ila 35 oranlarında bir finansman faizi ile karşı karşıyayız. Halbuki üretim ve yatırım ikliminin canlandırılmasında ekonominin 3 önemli sacayağı olan kamu, reel sektör ve finans sektörünün koordinasyon halinde olması sıkıntıların atlatılmasında çok önemlidir. Çağımızda her firmanın iklimi ekonomi, yakıtıysa finansmandır.Finansmana erişim ve finansmanın verimli kullanımı ile ilgili önemli sorunlarımızdan birisi de politika merkezlerinde alınan kararların sahada aynı ölçüde sağlıklı sonuçlar vermesini engelleyen koşullardır” dedi.

 

 

“YENİ DÖNEME İSTİKRARSIZ BİR EKONOMİ POLİTİKASIYLA GİRİYORUZ”

Yeni döneme finansal olarak istikrarsız bir ekonomi politikasıyla girildiğini kaydeden Turan, “Dış ticaret, turizm, enflasyon, risk primi ve büyüme… Hangi veriye bakarsak bakalım genel tablo bizimle çok net konuşuyor. Halbuki ekonomi iklimi; üretimi, yatırımı ve istihdamı üç eksende besler. Bunlar güven, istikrar ve öngörülebilirliktir. Halihazırda güvene, istikrara ve öngörülebilirliğe en çok hasar veren unsur ülkemizin yatırımcılar nezdindeki risk algısıdır. Bu algıyı oluşturansa ağırlıklı olarak yapısal sorunlarımızdır. Değişen hükümet sistemimizin arzu edilen yapısal mimarisinin oluşmaması, denge ve denetleme eksikliği, meclisimizin yasama yetkisinin ve fonksiyonunun etkisizliği, akut sorunları kronik hale getiren bir yapısal iklimin bileşenleridir. Ekonomilerde öngörülebilirlik çok önemlidir. Belirsizlikler, yatırım davranışlarında, üretim ve tüketim alışkanlıklarında ciddi kırılmalara neden olur. Son 20 yılın en yüksek enflasyon oranı karşısında ne üreticiler ne de tüketiciler arzu ettiğimiz sıçrama için gerekli öngörülebilirliğe sahip olabiliyor. Küresel tedarik zincirinde yaşanan sorunlara ek olarak enerji, ham madde ve navlun gibi girdi maliyetleri muazzam bir tırmanış eğiliminde” diye ekledi.

 

“TÜRKİYE BUGÜNE KADAR TÜM BADİRELERİ, KAYGILARINI DEĞİL, HAYALLERİNİ BÜYÜTEREK ATLATMIŞTIR”

“Ülke olarak son 40 yıldır dünya ekonomisinden aldığımız yüzde 1’lik payı artırmaya çalışıyoruz” diyen Turan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yine son 40 yıldır faiz-enflasyon-kur sarmalına odaklandığımız için çözmemiz gereken sorunu unutuyoruz. Ülke olarak riskimizi düşürmek, ulusal ve uluslararası yatırımcılara güven verecek bir iklimi yaratmak, demokratik ve ekonomik reformlar ile de bu iklimi kalıcı hale getirecek adımları bir an önce atmamız gerekiyor. Bunun için yaraya ancak pansuman etkisi yapan gündelik önlemler değil ülkemizin risk algısını büsbütün azaltacak kapsayıcılık, katılımcılık, şeffaflık, hesap verebilirlik ve kurumların bağımsızlığı ile liyakate dayalı bir anlayışın tesisini gerekli kılmaktadır. Çünkü biz biliyoruz ki, Türkiye tüm badireleri, kaygılarını değil, hayallerini büyüterek atlatmıştır. Çukurova’nın, ülkemizin ve dünyanın büyük edebiyat ustası Yaşar Kemal’in ölümsüz eseri İnce Memed’de yazdığı satırlarda olduğu gibi: ‘Türkü bin yıl öteden geliyor. Uzaktan dağlardan, Çukurova’dan, denizden geliyor. Denizin tuzu, çamın sakızı, yarpuzun kokusu bulaşmış. Öyle bir türkü. ‘Gel benim derdime,’ diyor, ‘bir derman eyle. Alemler derdine derman olansın.’"

 

“BİZİM HAYALİMİZDEKİ TÜRKİYE, BİR BARIŞ VE REFAH ÜLKESİDİR”

Hayallerindeki Türkiye’yi dile getiren Turan, “Bizim hayalimizdeki Türkiye, bir barış ve refah ülkesidir. Her bir kadının, her bir erkeğin, her bir bireyin kendini gerçekleştirme imkanı bulduğu, huzur ve güvenlik içinde yaşadığı bir ülkedir. Aradığımız derman ise TÜRKONFED olarak sürekli dile getirdiğimiz 3 tuzaktan yani, ‘Orta Gelir-Orta Demokrasi ve Orta Eğitim’ tuzaklarından kurtulmakla mümkündür. Orta Gelir Tuzağı’ndan çıkışın yolu, ülkemizi üretim üssü haline getirecek adımları atmaktan geçiyor. Bugün tüm dünya ülkeleri ekonomik kalkınmada yeni bir kaldıraç arayışı içerisinde. Mevcut sürecin zorlukları karşısında ekonomik kalkınmayı, uzun vadeli ve güçlü kılacak çözüm arayışlarının merkezinde ise bugünkü ekonomik yaşamı, modellerini ve zihniyetini sürdürülebilir bir gelecek için dönüştürme amacı yatıyor. Ekonominin denklemlerini yeniden yazacak bir dönüşümün eşiğindeyiz. İnsan ve çevrenin odağında olduğu bu dönüşümle, ‘yeşil ve dijital’ bir ekosisteme doğru eviriliyoruz. Bu dönüşümde, ‘karbon ayak izi kadar kadın ayak izinin’ yaratacağı katma değerin gücünü kaçırmamak gerekiyor” ifadelerine yer verdi.

 

“YEREL KALKINMA İÇİN YEREL YÖNETİMLERE İHTİYACIMIZ VAR”

Yerel kalkınma için yerel yönetimleri yeniden tanımlamaya ve yerel demokrasiyi inşa etmeye ihtiyacımızın olduğunu ekleyen Turan, “Demokrasimizi demokratikleştirmek yani yaşam tarzı haline getirmek ana hedefimiz olmalı. Tek fikir, tek model ve tek yönteme dayalı bir hayat üzerinden memleketimizin geleceğini inşa etmemiz zor görünüyor. Çeşitliliği, farklılığı ve çoğulculuğu korumaktan başka yolumuz yok. Hukukun üstünlüğünü sağlamanın; 500 milyar dolarlık ihracata, 2 trilyon dolarlık GSMH ile 25 bin dolarlık kişi başına milli gelire ulaşma hedefinin yolu ve yöntemi olduğunu da belirtmek isterim.  Orta Eğitim Tuzağı’nı tarihin tozlu sayfalarında bırakmak için eğitim politikamızı temelden yeniden tartışmamız gerekiyor. Nitelikli insan kaynağımızı güçlendirmemiz, tersine beyin göçünü teşvik edecek politikaları acilen uygulamamızın önemini özellikle vurgulamak isterim. Bilim ile, akıl ile, inovasyon ile, eleştiri ve özgür düşünceyi teşvik eden çağın gerektirdiği yetkinlik ve beceri seti ile, gençlerimizi kalmaya teşvik edecek yolları ve yöntemleri bulmak ülkemiz için boyun borcumuzdur” şeklinde konuştu.

 


Etiket:


Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

 
 
  SOSYAL MEDYA
 
 
  GAZETEMİZ
 
 
  BASIN İLAN
 
 
  HAVA DURUMU
 
 
  FACEBOOK
 

 
 
 


 

Siteden yararlanırken yayın politikamızı okumanızı tavsiye ederiz. mersinhakimiyet.com © Copyright 2019-2024 Tüm hakları saklıdır.
İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz. mersinhakimiyet.com basın ve yayın meslek ilkelerine uyar.

URA MEDYA