Mersin Üniversitesi , Mersin Deniz Ticaret Odası ve Slow Fish iş birliğinde ‘İklim Kriz, İstilacılar ve Kirlilik Kıskacında Akdeniz’ çalıştayı düzenlendi.
Haber-Sevcan Akgül
Mersin Deniz Ticaret Odası’nda düzenlenen çalıştayda konuşmacı olarak Mersin Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Prof.Dr. Deniz Ayaş, Mersin Deniz Ticaret Odası Slow Fish sözcüsü Ezgi Biçer Uçar, Çukurova Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Doç.Dr. Ali Rıza Köşker, ÇMO Mersin Şube Başkanı D.r Sinan Can, Çukurova Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Doç.Dr. Sedat Gündoğdu katıldı. Çalıştayda ‘İklim Kriz, İstilacılar ve Kirlilik Kıskacında Akdeniz’ başlığı adı altında Akdeniz’deki ekosistemindeki değişimlerden bahseldildi. Çalıştay açılış konuşmasını yapan Deniz Ayaş, çalıştaya iki kurum olarak katıldığını ifade ederek, 25 Ağustos’tan itibaren Mersin Körfezi’nde denizanalarının ciddi bir tehlike arz ettiğini belirtti.
“AVRUPA’DAKİ EN BÜYÜK DENİZ VE YİRMİ İKİ ÜLKEYE KIYI OLUR”
Akdeniz’deki canlı türünün değişiminden bahseden Mersin Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Prof.Dr. Deniz Ayaş, Akdeniz komuna da değinerek “Mediterranizasyondan Tropikalizasyona: Büyük değişim var ama bu değişim nasıl gerçekleşiyor. Mediterranizasyondan Tropikalizasyona aslında Akdeniz’in kısa bir hikayesini anlatmaya çalışacağım. Akdeniz beş altı milyon yıl önce bugünkü konformasyonuna ulaştı. Gondwana ile Laurasia arasındaki bölge Afrika ve Avrasya krostali plakaları arasındaki çarpışma hareketinin başlamasıyla kapanmaya başlayan tetis adı verilen eski bir kalıntısı olarak daha sonra Akdeniz’i oluşturuyor. Akdeniz batıda Cebelitarık boğazı ile Atlantik Okyanusu’na bağlanır. Doğu Marmara Denizi’ne, Karadeniz ve Süveyş kanalına ulaşır. Güneydoğusunda Kızıldeniz’e bağlanır. Avrupa’daki en büyük deniz ve yirmi iki ülkeye kıyı olur. Bu tetis denizin kalıntısı olarak bugün karşımızda duran Akdeniz, jeormorfolojik iklimsel ve hidrolojik özselliklerim nedeniyle ve özellikle Cebelitarık’tan Atlantik’e doğru çıkan derin karşı akım nendi ile sürekli fakirleşen bir denizdir. Bu akım sürekli bir organik madde kaybı yaratır. En zengin besleyici sular çıktığı için de besleyici maddeler yönünden oldukça fakirdir. Buna rağmen Mare Nostrum olan yedi yüz kadar balık türüyle zengin çeşitlilikle bir vahşi yaşam ekosistemi sunan ılıman denizlerden biridir. Toplamda sekiz bin beş yüzden fazla makroskobik deniz canlısına ev sahipliği yapar. Bütün bu çeşitlilik temel olarak farklı ekolojik nişlerin başlangıcını destekleyen farklı habitatların varlığından kaynaklanmaktadır. Akdeniz’in 5-6 milyon yıllık oluşum süreci ve tetisin bir mirası olarak bugünkü halini alması ve mediterranizasyondan olarak tariflenir” dedi.
“EKOSİSTEMLERDEKİ HASSAS DENGEYİ DEĞİŞTİREBİLEN BİR TROPİKALLEŞME SÜRECİDİR”
Akdeniz’de hassas dengeyi değiştirebilen bir tropikalleşme sürecinin olduğunu ifade eden Ayaş, değişimlere tropikalizasyon dediklerini belirterek, “ Bundaki motor güç tabi bin sekiz yüzlerin sonunda Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla ve oradan gelen türlerin Akdeniz’e geçiyor olması bir motor güç. Ama bunun dışında Akdeniz’in sıcaklığı, tuzluluğu artıyor. Maalesef şu anda Mare Nostrum eski sağlığında değil ve günümüze kadar analiz edilen uzun veri serileri, sıcaklık ve tuzluluk derecesinde artan bir artışı doğrulamaktadır. Bu süreç özellikle genel iklimsel ısınmanın artan aşaması olan 1990’dan itibaren hızlanmıştır. Bu değişikliler daha ılıman denizlerde yaşayan yabancı organizmaların Akdeniz’de ortaya çıkmasına ve yerleşmesine neden olmuştur. Bu biyoçeşitliliği ve ekosistemlerdeki hassas dengeyi değiştirebilen bir tropikalleşme sürecidir. Bir değişimden bahsediyoruz” şeklinde konuştu.
“ BÜYÜK BİR TROPİKLEŞMEDEN BAHSEDİYORUZ”
Tropik denizlerden gelen balık türlerin Akdeniz’e geçtiğini ifade eden Ayaş “ Bunu hepimiz biliyoruz. Aslında bir soru sormak gerekiyor. Göç eden bir besin zinciri mi var? Yani Akdeniz’de ayrı bir deniz zinciri var Tropik denizlerde ayrı bir besin zinciri var. Bunlar karakter olarak farklı. Mesela Tropik besin zinciri daha uzun daha fazla canlı içerir. Bunu başta anlayamamıştık ama işte çok bildiğimiz türler geçiyordu. Herkes bunları biliyor aslan balıkları, balon balıkları, uzun dikenli deniz kestanesi bu en son Mersin Körfezi’nde olan bir denizanası türü Hindistan balığı bu türler bilinen türler diye mi düşünüyorduk. Aslında türler değil bir besin zinciri olarak geçiyor. Fitoplankton, zooplankton olarak geçiyor. Yani bir bezin zincirinin üretim basamağı ve en temel basamağı da geçiyor. Yani biz büyük bir dönüşümden bahsediyoruz. Büyük bir Tropikleşmeden bahsediyoruz. Yani üç beş türün Akdeniz’e geçmesi ayrı; tüm bir besin zincirinin geçmesi ayrı. Tropik bir besin zinciri oluşuyor. Tabi besin zinciri geçiyor ama başka bir şey daha oluyor. Bu da gözden kaçıyor. Bu uzun dikenli deniz kestanesi Kızıldeniz’den geldi 15 yıldır Akdeniz’de var. Diedama setosum, çizgili kardinal balığı bunlarda geçti 3-5 yıl önce. Sonra bunlar bir arada görülmeye başlandı. O kardinal balığı geldi uzun dikenli deniz kestanesini buldu. Neden buldu çünkü ona koruma sağlıyor. Uzun dikenlerin arasında yaşama koruma sağlıyor. Tropik denizlerde fonksiyonel bir görev alan ya da ortaklaşan yaşayan türlerde buraya geldiğinde aynı ilişkileri kuruyorlar. Yani bunlar Kızıldeniz’de de böyle birlikte yaşıyorlar. Akdeniz’de de bu olmaya başlıyor. Yani iş böyle devam ediyor” diye konuştu.
“ORTA AKDENİZ’DE KISMI BİR ETKİLENME VAR. BATI AKDENİZ KENDİNİ KORUDU”
Akdeniz’deki biyolojik çeşitlilik yabancı tür modellerinin nasıl şekillendiğini belirten Ayaş, “Aslında modeller üzerinden kavramak daha doğru olacağını düşünüyorum. Bu modelde göç eden yabancı türlerin, Levant Denizi ya da Doğu Akdeniz’de yoğunlaştığını görüyoruz. Orta Akdeniz’de kısmı bir etki var. Batı Akdeniz’de neredeyse hiçbir etki yok. Batı Akdeniz’de daha bozulmamış bir ekosistemi var. Özellikle doğu ve ortada yeni türlerin girmesiyle beraber bir çeşitlilik değişmiş. Bu iki modeli üst
Üstte koyduğumuzda şöyle bir şey çıkıyor. Tamda bunu anlatıyor. Doğu Akdeniz’de tropikleşme hızı çok çok hızlı. Ve tropikleştiğini düşünüyoruz artık. Orta Akdeniz’de kısmı bir etkilenme var. Batı Akdeniz kendini korudu. Akdeniz’ faklı bölgelerinde farklı değişimler gösteriyor” ifadelerini kullandı.
“TOKSİK MADDELER TARAFINDAN ÜRETEN TROPİKAL BİR ALG CUALERPA TEHDİT ALTINDA”
Biyoçeşitlilik üzerinde nelerin etkin olduğu hakkında bilgi veren Ayaş, türler arası rekabet, yeni türler tarafından provoke edildiğini aktararak, “ Domuz balıkları, balon balıkları, papağan balıkları, tropik subtropik bölgelerde omurgasızlar ile beslenirken Akdeniz’de sayılarını çok arttırarak türler üzerinde güçlü bir azalmayı gerçekleştirebilir. Son yıllarda sardalya ve hamsi kuzeye doğru genişlemesi türler arası rekabetin göstergesidir. Bu Zooplanktivor balık türlerinin bir arada bulunması, trofik niş örtüşmesine ve yiyecek rekabetine yol açmaktadır. Göçler sadece egzotik türlerle değil. Güney Akdeniz’in bazı türlerinin kuzeye gitmesi gibi de bir olgu var. Lüfer şimdi daha kuzey enlemlerde bulunuyor. Yırtıcı bir tür olması nendi ile Kuzey Akdeniz’in normal besin zincirini altüst edebilir. Eski zamanlardan beri okyanusların tabanı Posidonia otlakları ile kaplıydı. Akdeniz’de kalan bu deniz çayırları özellikle çok zararlar gördü. Cualerpa dediğimiz bir tür yıpranmış zarar görmüş çayırların yerini almaya başladı. . Cualerpa, yüksek miktarda oksijen üretmenin yanı sıra, posidonia deniz tabakanın ve onları erozyondan koruyan sahillerin sağlamlaştırılmasına katkıda bulunur ve balıkların, kabuklu deniz hayvanlarının diğer yaşam biçimlerinin beslenmesi ve büyümesi için ideal bir ortam oluşturur. Toksik maddeler tarafından üreten tropikal bir alg Cualerpa tehdit altında. Yine balıkçıya yansıyor. Burada balıkçılık faaliyeti yapan insanlar, balık bulamıyorlar. Çünkü balıklar orada yaşamıyor. Ve ağlarında da alg otlarından doluyor. Küresel ısınmanın başka şekillerde de olumsuz etkileri vardır. Örneğin, yüksek sıcaklıklar tropikalizasyonu destekler iken aynı zamanda bu termal değişime dayanamayan mercan ve maderporun ölümüne neden oluyor” dedi.
KÖŞKER: “BALON BALIKLARI 20 YILDA NEREDEYSE TÜM AKDENİZ’İ İSTİLA ETTİ”
Akdeniz’in zehirli balık istilacıları konusuyla sunum konuşmasını yapan Çukurova Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Doç.Dr. Ali Rıza Köşker ise; “ Son yıllarda Akdeniz’e yeni tür girişleri artış göstermiştir. Fakat değişen sadece tür çeşitliliği değildir. Akdeniz’de çok aşina olmadığınız bir kavramla tanıştık son 15-20 yıl içerisinde yoğun bir şekilde karşı karşıya kaldık. Bunlar toksik türler şu şekilde: Balon balıkları, aslan balığı, kutu balığı, çizgili yılan-kedi balığı, uzun dikenli deniz kestanesi. Denizel toksinlerden kaynaklı zehirlenme kayıtları binlerce yıl öncesinden günümüze ulaşmıştır. Zehirli balık deyince özellikle Japonya akla geliyor. Japonya özellikle balon balıkları konusunda mutfak kültürlerinde önemli yer kaplaması nedeniyle oldukça aşina bir ülke. Orta çağda zehirli balon balıkları adına şiirler edebi eserler dahi yazılmış. Yine antik Çin döneminde yazılı kayıtlar var. Zehirleme vakalarına yönelik neler yapılabilir o zamanki bilgi birikimi çerçevesinden yazılı kaynaklar günümüze ulaşmış. Benzer şekilde Mısır’da hiyerogliflerde balon balığı motiflerinin olduğu arkeologlar tarafından bildirilmiş. İlginç bir örnekte Büyük İskender bir seferinde askerlerine denizel ürünlerinin tüketimini yasaklıyor. Çünkü o zamanki bilgiler çerçevesinde denizel zehirli türlerin insanlar üzerinden önemli etkiler yapabildiği bilinmekte. Balon balıkları 20 yılda neredeyse tüm Akdeniz’i istila etti. Güney Afrika kıyılarına kadar hızlı bir yayılım gösterdi” ifadelerini kullandı.
|