Ulusal Baklagil Konseyi (UBK) 11. Genel Kurul toplantısında konuşan Mersin Ticaret Borsası Başkanı Abdullah Özdemir ve Ulusal Bakliyat Konseyi (UBK) Başkanı Abdullah Özdemir, “Bakliyat üretiminin kendi ana vatanında azalmasıyla sektördeki güçlü pozisyonumuzu kaybettik. Nüfus artışı ve üretimde düşüşle bakliyatta kendi kendine yetemeyen bir ülke olduk” dedi.
Haber- Fatih Dönmez
Ulusal Baklagil Konseyi (UBK) 11. Genel Kurulu; Mersin Ticaret Borsası Başkanı Abdullah Özdemir, gerçekleşti. Genel kurulda bakliyat sektöründeki temel sorunlar masaya yatırılırken, bu sorunların çözümü için atılması gereken adımlar dile getirildi. Çalıştaylarla, seminerlerle, toplantılarla ve bire bir görüşmelerle sektör sorunlarını masaya yatırdıklarını ifade eden Mersin Ticaret Borsası Başkanı Abdullah Özdemir, “İlgili tüm makamlara sadece sorunlarımızı değil çözüm önerilerimizi de ilettik. Öncelikle ülkemizin bakliyat sektöründeki performansını kısaca bir kez daha vurgularsak. 80’li yıllarda bakliyatta: Ekili alan 21 milyon dekardı. Şu an 9 milyon dekar. Yüzde 57 düşüş var. Aynı dönemde dünyada bakliyat ekili alanlar yüzde 35 arttı. Üretimimiz o yıllarda 2,1 milyon tona kadar çıkmıştı. Şimdi 1,1 milyon ton. Yüzde 48 azalma var. Oysa Dünya bakliyat üretimi bu dönemde yüzde 52 yükseldi. TÜİK tahminlerine göre üretim hacmimizin bu yıl 1,3 milyon ton olması bekleniyor. Şu anki bakliyat üretim hacmimizin üzerinde ihracatımız vardı. İhracatımız 1,2 milyon tona ulaşmıştı ve dünya talebinin yüzde 20’sini karşılayarak ilk sıradaydık” ifadelerini kullandı.
“GÜÇLÜ POZİSYONUMUZU KAYBETTİK”
Şu anda ithalatçı olduğunu söyleyen Özdemir, “Bakliyat üretiminin kendi ana vatanında azalmasıyla sektördeki güçlü pozisyonumuzu kaybettik. Nüfus artışı ve üretimde düşüşle bakliyatta kendi kendine yetemeyen bir ülke olduk. İhracatımızı artık kendi ürettiğimiz ürünlerle değil, DİR kapsamında getirdiğimiz kırmızı mercimek ve bezelye ile yapıyoruz. Bu tabloyu tersine çevirmek ve gen merkezi Anadolu olan bakliyat için yıllardır savunduğumuz önerilerimiz oldu. En son 5 Aralık tarihinde bu konulardaki son gelişmeleri bizzat Sayın Bakanımızla istişare ettik. Önerilerimizden biri; ‘nadas ve atıl alanlar üretime kazandırılmalı, bu alanlarda bakliyat üretimi daha güçlü desteklenmeli’ şeklindeydi.
Çünkü Türkiye’de 235 milyon dekar işlenen tarım arazisi var. Nadas alanı 31 milyon ve atıl alan 20 milyon dekar. Yani işlenen tarım arazisinin yüzde 22’si olan 51 milyon dekarlık ciddi bir alan var. Bu alanı mutlaka üretime kazandırmalıyız. Bu alanların bakliyat ekimine uygun bölümlerinde bakliyat üretimini özellikle teşvik etmeliyiz. Bakanlığımız 2018 yılında “Nadas Alanlarının Üretime Kazandırılması” projesini nohut ile başlatmıştı. Temennimizin böyle bir projenin çok daha geniş ölçekte ve çok daha teşvik edici bir şekilde uygulanması olduğunu Sayın Bakanımıza ilettik. Sayın Bakanımız zaten bu konuda oldukça hassas ve bu alanların değerlendirilmesine ilişkin görüşlerini sürekli paylaşıyor. Bu alanların yüzde 20’sini bakliyat ekimine yönlendirebilirsek, bakliyatta arz açığı sorunu ortadan kalkacaktır” şeklinde konuştu.
“KÜMELENME SAĞLAYACAK ŞEKİLDE HER HAVZADA SINIRLI SAYIDA ÜRÜNÜ DESTEKLEMEK OLMALI”
Sözlerine devam eden Özdemir, “Havza Bazlı Destekleme Modeli’nin ne yazık ki hala amacına uygun işlemiyor olması, son açıklanan 2022 için ürün listesinde bakliyatın desteklendiği havza sayısı bir önceki yıla göre daha da arttı. Şu an ülkemizdeki 973 ilçenin 945 tanesi ayrı birer havza. Nohut 566, kuru fasulye 377 ve mercimek 266 havzada destekleniyor. Yani her bir ürün ‘çok farklı bölgelerde’ ve ‘fazla sayıda havzada’ destekleniyor. Dolayısıyla hem ismine uymuyor hem de amacına hizmet etmiyor. Oysa bu modelin amacını ismine uygun şekilde tek kelime ile açıklayabiliriz: ‘Kümelenme’ Ana amaç her bir ürünün en verimli üretileceği bölgeleri belirlemek olmalı. Ve kümelenme sağlayacak şekilde her havzada sınırlı sayıda ürünü desteklemek olmalı. Bakanlığımızdan beklentimizin modelin bu kümelenme hedefi doğrultusunda yeniden ele alınması olduğunu tekrar ilettik. Sayın Bakanımız da sorunun farkında ve gerekli çalışmaların yapıldığını belirtti” diye konuştu.
“HUBUBATTA OLDUKÇA BAŞARILI OLDUK”
Sertifikalı tohum üretimi ve kullanımının yaygınlaştırılmasıyla beraber Bakanlığın tohumculuk konusuna son yıllarda büyük önem verdiğinin altını çizen Özdemir, “Sayın Bakanımızın verdiği bilgiye göre: Son 20 yılda tohumluk üretimimiz 9 kat, tohum ihracatımız 13 kat arttı. Bu hepimizin görmeyi istediği olumlu bir tablo. Özellikle hububatta oldukça başarılı olduk. Bu tabloyu bakliyata da yansıtmamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bakliyat üretiminde arzu ettiğimiz artışı engelleyen nedenlerden biri verim sorunu. Son yıllarda verim konusunda her ne kadar artış olsa da sertifikalı tohum kullanımının yaygınlaşması bu çıtayı çok daha yukarı taşıyacaktır. Bakanlığımızdan talebimizin sertifikalı tohum üretimi ve kullanımını özendirecek mekanizmanın daha da güçlendirilmesi olduğunu paylaştık” şeklinde konuştu.
‘Baklagillerin Münavebeli Ekim Şartına Göre Zorunlu Hale Getirilmesi’ başlığını da değerlendiren Özdemir, “Aslında Bakanlığımız münavebeli ekim sistemi konusunda oldukça önemli bir karar almıştı.
Bu karar ile 2018 yılından itibaren, bir parsele aynı tek yıllık bitki arka arkaya üç kez ekilirse, destek ödemesi yapılmayacağı ifade edilmekteydi. Ancak bu karar ne yazık ki uygulanamadı. Oysa münavebeli ekimi teşvik eden bu model uygulanır, arazi denetimleri de sıkı bir şekilde yapılır ise büyük yarar sağlayacağı kanısındayız. Üstelik baklagiller münavebeli ekim için en ideal ürünler. Beklentimiz şu an arz açığı olan kuru baklagiller ekiminin münavebeli ekim sistemi kapsamında zorunlu olacak şekilde yeniden ele alınmasıdır” dedi.
Sektörlerinde ‘ARGE Çalışmaları ve Sanayi İş Birliğinin Güçlendirilmesi’ konunun üzerinde durduğunu söyleyen Özdemir, “Hatta hepinizin bildiği gibi bu hususta çeşitli toplantılar yaptık. Bu toplantıların ise çıkış noktası şuydu: Islah çalışması yürütülen türler ile sanayicilerimizin arzu ettiği ve piyasada talep gören türler arasında farklılıklar var. Bu doğrultuda tohum ıslah çalışmalarında üretici, tüketici ve sanayici tercihlerinin mutlaka göz önüne alınması gerekmektedir” şeklinde konuştu.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE YÖNELİK TEDBİRLER ALINMALI
Son iki yıldır yaşadıkları ve diğer yıllarda etkisini daha fazla hissettirecek bir diğer hususun iklim değişikliği olduğunu kaydeden Özdemir, “Bu konuda NASA, FAO vb. kurumların çeşitli raporları var.
2021 yılında son 51 yılın en sıcak temmuz ayını yaşadık. Meteoroloji verilerine göre bakliyat üretim bölgelerinde yağışlar yüzde 20-40 arasında azalmıştı. Bu yıl ise Bakanlığımızın çölleşme hassasiyet haritasında bu bölgeler riski yüksek olarak açıklandı. Dolayısıyla iklim şartlarını temel alan, ilave tedbir ve teşvikler içeren etkin bir üretim planlaması ile sektördeki konumumuzu güçlendirebiliriz. Bu bağlamda; Su kısıtlı bölgelerde nohut ve mercimek ekimini mutlaka teşvik etmeliyiz. Sayın Bakanımız da bu konuda kuraklığa uygun, dayanıklı tohum çeşitlerinin üretilmesi konusunda çağrıda bulunmuştu” şeklinde konuştu.
|