Uzmanlar, ’Deprem Özel Açık Oturumu’nda Konuştu!




Tarih: 20 Şubat 2023 Pazartesi 18:05


Şehir Plancıları Odası Mersin İl Temsilcisi Uğur İnce, katıldığı bir oturumda depremle ilgili değerlendirmelerde bulunarak; "Bizler teknik olarak jeolojik etütleri hesaplıyoruz, nüfus yoğunluklarını hesaplıyoruz, kentsel çalışma alanlarını çıkartıyoruz, bölgelemeleri çıkartıyoruz. Kentlerin yer seçimini tayin eden kişiler ne kadar bilgi birikime sahip?" dedi.

Haber-Emrah Birgül

 

TMMOB'a bağlı İnşaat Mühendisleri Odası Mersin Şube Başkanı Gülçin Barbaros Ak, Şehir Plancıları Odası Mersin İl Temsilcisi Uğur İnce, Mimarlar Odası Mersin Şube Başkanı Ünal Şahin, Çevre Mühendisleri Odası Mersin Şube Başkanı Dr. Sinan Can ile Altındere Hukuk Bürosu'ndan Av. Murat Altındere, bir televizyon programında yayınlanan 'Deprem Özel Açık Oturumu'nda bir araya geldi. Fatih Alkar'ın moderatörlüğünü yaptığı oturumda, depreme ilişkin önemli değerlendirmeler aktarıldı.

 

"BU DEPREM BİZİM İÇİN YENİ BİR ŞEY DEĞİL"

İnşaat Mühendisleri Odası Mersin Şube Başkanı Gülçin Barbaros Ak, depremin aslında bugün gündeme gelen yeni bir durum olmadığına dikkat çekerek; "Depremi yaşayabileceğimiz öngörülebiliyor. Yer bilimcilerimiz bunları çok güzel çalışmalarla sayısallaştırdılar, bu verileri ortaya koydular. Ulaşılabilir hale getirdiler. Bu ulaşılabilir verilerle bizim aslında Türkiye Bina Deprem Yönetmeliğimiz oluşturuldu. Bina Deprem Yönetmeliğimiz'in oluşturulduğu aşamalarda hep bu verileri kullandık. Bu bizim için yeni bir şey değil. Örneğin Hatay için konuşalım. 'Buralar hep eskiydi' derler. Bizanslar Dönemi'ne kadar gidebiliriz. 564'lü yıllara gittiğimizde, Hatay depreminin olduğu orada biliniyordu. Bu depremlerde periyodik aralıklarla düzenli olarak oluşabiliyor. Biz direkt gününü ve saatini bilemesek de o teknolojiye sahip olamasak da bunun dönem dönem tekrar eden periyotlarla oluştuğunu biliyoruz. Bu nedenle bizim bunlara aslında hazırlıklı olmamız gerekiyordu" ifadelerine yer verdi.

 

"YIKILAN BİNALAR ARASINDA MÜHENDİSLİK HİZMETİ ALMAMIŞ OLANLAR DA VAR"

İnşaat mühendisleri tarafından zaman zaman gündeme getirilen açıklamalara ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Ak, "Şimdi bu yapı üretim süreci bir halka zincirinden oluşuyor. Bu halkaları aslında birkaç ana başlıkta toplarsak; önce projelendirme, projenin denetimi, uygulama ve uygulamanın denetimi olarak ayırabiliriz. Bunların hepsi bir arada olması gereken süreç. Eğer bu süreçlerden bir tanesi bile kusurlu olursa maalesef bu sonuçlara ulaşıyoruz. Yani biz aslında bunları mühendislik hizmeti almamış olarak kabul ediyoruz. Açık açık söyleyebiliriz, çok net ifade ederiz. O yıkılan binalarımız arasında mühendislik hizmeti almamış binalarımız da var" diye konuştu.

 

"BU BİR ZİNCİR, BU BİR SİLSİLE"

İmar affına da değinen Ak, "Biliyorsunuz 2018 yılında gündeme gelen bir imar affı durumu söz konusuydu. Bu imar affıyla da değiştirilen binalar var. Yeni binaların da yıkılmaması gerekiyordu ama onlar da yıkıldı. Bu bir zincir, bu bir silsile. Bunların hepsinin birbirleriyle bağlantılı olduğuna inanıyoruz biz. Biz, 'imar aflarını yıkılmaya yüz tutmuş olan, zor durumda olan vatandaşlarımıza bir konut imkanı sağlama amacı' olarak zannetmeyelim. Bundan ziyade daha çok bu ruhsat almış binaların değişikliklere uğraşmış hallerinin, özellikle tasarımlarının değiştirilmiş; işte kat eklenmiş, alanı büyütülmüş, niteliği değiştirilmiş olan binaların hepsini kapsadığı için ülkeyi çok tehlikeli bir boyuta sürükledi" dedi.

 

"BU DEPREMLER GÜNÜMÜZDE DE OLDU, GELECEKTE DE OLACAK"

Şehir Plancıları Odası Mersin İl Temsilcisi Uğur İnce ise yaptığı değerlendirmede; "Deprem olan kentlerimize baktığımız zaman; Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya üçgeni birinci bölge. Gaziantep ve Kilis ikinci bölge. Osmaniye, Adana ve Antakya'yı da üçüncü bölgede inceliyoruz. Şimdi depremlerin tarihsel boyutuna baktığımız zaman bütün meslektaşlarımızın kullandığı bir Türkiye Fay Hattı haritası vardır. Onu bütün plan açıklama raporlarında görürsünüz. Bütün teknik raporlarda o zaten bir internete girdiğiniz zaman karşınıza çıkar. Depremlerin tarihsel süreçlerini de incelediğiniz zaman Milattan Önce de o bölgelerde deprem olduğu, şu an Milattan Sonra da oldu. Günümüzde de oldu, gelecekte de olacak" dedi.

 

"KENTLERİN YER SEÇİMİNİ TAYİN EDEN KİŞİLER NE KADAR BİLGİ BİRİKİME SAHİP"

Depremle ilgili yapılması gereken hazırlıklara da değinen İnce, "Şimdi normal bir şekilde, gözlemsel değil de sondaj şeklinde jeolojik etüt çalışmaları yapıyoruz. Yani işi kitabına uyduruyoruz. Ama yer seçimine geldiğimiz zaman maalesef ki kendimize öz eleştiri yapmak zorundayız. Kentlerin yer seçimini tayin eden kişiler ne kadar bilgi birikime sahip? Bizler teknik olarak jeolojik etütleri hesaplıyoruz, nüfus yoğunluklarını hesaplıyoruz, kentsel çalışma alanlarını çıkartıyoruz, bölgelemeleri çıkartıyoruz. Aslında teknik olan insanlar sadece hazırlık aşamasında" diye konuştu.

 

"DÖNÜŞÜMÜNÜ YAPAN KENTLERDE PEK BİR SORUN GÖREMEDİK"

Yapılan imar barışlarına da değinen İnce, "Birçok kentte bu imar barışından kaynaklı inşaat fazlalıkları oluyor. Yani 5 katlı temel yapılmış, 7 kata gelmiş. 6 katlı temel atılmış, 8 kat çıkmış. Binalar büyütülmüş vs. Bunun sonuç ürünü olarak da insanlar tabi kendi hafızlarında yaşadıklarını meşrulaştırmak için imar planlarını bir yöntem olarak seçiyorlar ve zemin+6 kata, zemin+8 kata bina yapıldıktan sonra bir meclis kararı alınıyor; zemin+9. İnsanlar çok mutlu oluyor. Diyorlar ki işte 'biz işimizi çözdük'. Ama çözemediniz. Gördük. Bunlar bize acı tablo olarak geldi. Bölgesel anlamda değerlendirmelerimiz 1970'li yıllarda, 1960'lı yıllarda inşa edilen yapıların; özellikle 1980 ve 1990'ı da buna dahil edebiliriz. Dönüşümünü yapan kentlerde pek bir sorun göremedik. Mesela Gaziantep merkezde birçok kentsel dönüşüm projesi yapıldı. İyi ki de yapılmış. O projeler yapılmasaydı şu an Gaziantep'te de aynı Adıyaman ve Malatya gibi acı tabloları görürdük.

 

"BİLİM İNSANLARI YAZIYOR, KANUNUN KOYUCULAR YASALARA YANSITMIYOR"

Mimarlar Odası Mersin Şube Başkanı Ünal Şahin de işin bilimsel boyutlarıyla ele alınması gerektiğini vurgulayarak şunları söyledi; "Herkesin yaptığı sonuçta bir şekilde yıkılıyor. Kamu müteahhitlerinin yaptığı havaalanları yıkılıyor, parçalanıyor ya da yıkılıyor. Kamu binaları yıkılıyor. Bir sürü yapı yıkılıyor. Bunların içerisinden birtakım insanlar seçme olarak alınıyor. Bazı müteahhitleri desteklemek, övmek ya da yermekten ziyade sonuçta yapıları belli birtakım bilimsel ilkelere, varsayımlara göre oluşturmak lazım yer seçiminde. Yapıların dirençli olmasına yönelik süreci de birtakım bilim insanlarına ve işin ehlinin yapması gerekiyordu. Fakat bu maalesef biliniyor. Tasarımcı olarak ben ya da inşaat mühendisi meslek disiplinleri, hepimiz biliyoruz; bir binanın depremsel süreçte nasıl olması gerektiğini. Ağırlık merkezidir, depremin ne yönde, ne şiddete uğrayacağıyla ilgilidir. Binanın nasıl olması gerekiyordur. Poligonal kolonlarının olması gerekiyordur. Birtakım kriterleri kitaplarda bilim insanları yazıyor. Fakat kanunun koyucular bunları yönetmeliklere, yasalara yansıtmıyorlar."

 

"DEPREM MARAŞ'TA OLMASINA RAĞMEN EN BÜYÜK YIKIM HATAY'DA"

Çevre Mühendisleri Odası Mersin Şube Başkanı Dr. Sinan Can ise depremin yaratacağı çevresel etkilere de değinerek, "Gerçekten kötü anılar ve veriler ortaya konulan bir durumla karşı karşıyayız. Tam bin kilometrekarelik bir alana hitap eden bir depremden bahsediyoruz ve yaklaşık 13,5 milyon insanı etkileyen, maruz bırakan bir süreç. Ülkenin 7'de 1'i etkilenmiş durumda. Bunu görmek gerekiyor. Yaklaşık 10 ilde 5 bine yakın bina yıkıma uğramış. Bu yıkımların en fazlası Hatay'da. 1750 binanın yıkımını görüyoruz. Deprem Maraş'ta olmasına rağmen en büyük yıkım Hatay'da. Bu da çok önemli bir veri. Bugün açıklanan veriler, 481 bin konutta hasar tespit çalışmaları yapılmış. Veriler üzerinden konuşmak, değerlendirme yapmak ve kentimize olan yaklaşımları değerlendirmek önemli. Bunların 61 bin 722 binasının hemen yıkılması gerektiğini Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı açıklıyor kendi web sitesinde. Tabi doğa kendi kendini yenileme süreçleri de karşımıza çıkar. Ama doğaya ne kadar müdahale edersek doğa da kendi öcünü o kadar aldığını görüyoruz. Bunu illa iklim değişikliği, sel, doğal afetlerle değil; işte bu gibi depremlerle de görüyoruz" ifadelerine yer verdi.

 

"DEPREM BÖLGESİ ÇEVRE SAĞLIĞI TEHDİDİYLE KARŞI KARŞIYA"

Şu günlerde depremin yaralarının sarılmaya başlandığını sözlerine ekleyen Can, şunları söyledi; "Tekrardan yatırımlar gerçekleştirilecektir. Ama burada en önemli nokta her şeyi bir kenara itildikten sonra çevre, deprem ve insanlar üçgenini karşılıklı olarak bir arada görüyoruz. Biraz ortam sakinleştiği zaman çevresel sorunlarla, çevre sağlığı üzerindeki etkilerle karşı karşıya kalıyoruz. Bu süreçleri değerlendirirken kentleşme, kentleşmenin nasıl ve ne şekilde gerçekleştirildiği olgusu da çok önemli. Biz bu depremi, çevreyi değerlendirirken; kentleşme verilerini de bir arada değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Şu anda deprem bölgesi çevre sağlığı tehdidiyle karşı karşıya. Bu hem toprak, hem su hem de hava verileriyle de ilişkili olan bir durum. Mesela hafriyat atıklarının nerede ne şekilde bertaraf edileceği. Bertaraf edilme yöntemlerinin bizim daha sonraki süreçte nasıl karşımıza çıkacağı, sorun olarak nasıl karşımıza çıkacağı oldukça önemli. Biliyorsunuz yapılar yapılırken asbest malzemeler de kullanılabiliyor ve Türkiye'de asbest veri tabanının olmadığını da biliyoruz. Hangi binada ne kadar, ne şekilde asbest kullanıldığı verisi yok. Bu moloz atıklarında, hafriyat atıklarında ne kadar asbestin doğaya salındığı bilinmiyor. Bu oldukça önemli."


Etiket:


Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

 
 
  SOSYAL MEDYA
 
 
  GAZETEMİZ
 
 
  BASIN İLAN
 
 
  HAVA DURUMU
 
 
  FACEBOOK
 

 
 
 


 

Siteden yararlanırken yayın politikamızı okumanızı tavsiye ederiz. mersinhakimiyet.com © Copyright 2019-2024 Tüm hakları saklıdır.
İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz. mersinhakimiyet.com basın ve yayın meslek ilkelerine uyar.

URA MEDYA