SES’ten Sağlık Bakanlığının son genelgesine tepki!




Tarih: 30 Ekim 2020 Cuma 19:12


Sağlık Bakanlığı tarafından 81 il valiliğine gönderilen genelge hakkında konuşan Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçiler Sendikası (SES) Mersin Şube Eş Başkanı Özge Göncü, “Sağlık emekçileriyle ilgili son yayınlanan genelge ile izin hakkımızın ortadan kaldırılmasını, tayinler durdurulurken sürgünlerin önünün açılmasını kabul etmiyoruz. Dinlenme hakkımız aynı zamanda yaşam hakkımızdır, yaşatmak için yaşamak istiyoruz, yaşam hakkımıza sahip çıkıyoruz” dedi.

Haber-Mihriban Ermiş

 

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçiler Sendikası (SES) Mersin Şubesi, Sağlık Bakanlığının yayımladığı son genelge ve pandemide sağlıkçı hakları ile ilgili sendika binasında basın toplantısı gerçekleştirdi. HDP Mersin Milletvekili Rıdvan Turan’ın da katıldığı toplantıda konuşan SES Mersin Şube Eş Başkanı Özge Göncü, COVID-19 pandemisi sürecinde toplam vakanın dünya genelinde toplam 44.7 milyonu geçtiği bilgisini vererek, “Günlük ölüm sayısı dünyada 7 binleri geçmiş durumda” dedi. Türkiye’de 29 Ekim itibari ile Sağlık Bakanlığı verilerine göre; yeni hasta sayısının 2 bin 319 kişiye, can kaybının 72 kişiye yükseldiğini söyleyen Göncü, “Toplam can kaybı 10 bin 99’a çıktı. Aktif vaka sayısı 39 bin 305’e, ağır hastaların sayısı ise bin 836’ya yükseldi. Bu güne kadar ki hasta sayısı 370 bin 832’ye yükseldi. Gerçek rakamların bunlardan çok daha fazla olduğunu hepimiz biliyoruz. Eşitsizliklerin kendisi COVID-19’un yayılması ve ölümcüllüğünün artması gibi bir işlev görmüş, dezavantajlı sınıflar daha çok hasta olmuş ve daha çok ölmüştür ama bu sermayenin umurunda bile olmamıştır” dedi.

 

“VERDİKLERİ 3600 EK GÖSTERGE SÖZÜ YERİNE GETİRİLMEMEKTEDİR”

Tüm enfeksiyonlarda olduğu gibi COVID-19 hastalığında da çalışanlar arasında en yüksek enfeksiyon riski olan meslek grubunun sağlık çalışanları olduğunu kaydeden Göncü, “Tüm dünyadaki insanlar salgının kontrol altına alınabilmesi için mümkün olduğunca evlerinde kalmaya çalışırlarken sağlık çalışanları ise artan iş yükünün doğal bir sonucu olarak her zamankinden daha fazla çalışmak zorunda bırakıldılar. Yapılan birçok bilimsel çalışmada çeşitli ülkelerden elde edilen verilere göre sağlık çalışanlarında COVID-19 sıklığı toplumun çok üstündedir. Açıklamanın yapıldığı bu saate kadar 127 sağlık çalışanı hayatını kaybetti ve 40 binin üzerinde sağlık çalışanı enfekte oldu.  Uluslararası Çalışma Örgütü gibi kuruluşlar ve 129 ülkenin meslek hastalığı olarak kabul ettiği bu durum yasal düzenlemelerimize göre meslek hastalığı veya iş kazası olarak tanımlanmasına rağmen bildirim yaptırılmaması ekonomiye yükünden dolayı engellenmektedir. Yine salgının en ön safında mücadele etmesine ve salgının bitirilmesinde kilit faktör olan sağlık emekçilerinin de aynı kaygıdan olsa gerek, temel ücreti arttırılmamakta; verdikleri 3600 ek gösterge sözü yerine getirilmemektedir” ifadelerini kullandı.

 

“SAĞLIK EMEKÇİLERİ ÜLKEMİZDE GİDEREK YOKSULLAŞMIŞLARDIR”

Dünya Sağlık Örgütü ve Uluslararası Çalışma Örgütü gibi kuruluşlar tarafından pandemiyle mücadelede sağlık emekçilerinin güçlendirilmesi, insanca çalışma koşullarının yaratılması, yeterli dinlenebilecekleri şartların sağlanması ve ücretlerinin iyileştirilmesi gerektiğini defalarca dillendirdiğini belirten Göncü, sözlerine şöyle devam etti: “Küresel sermayenin piyasalaştırdığı sağlık hizmetlerinin sonuçlarından tüm toplum gibi sağlık emekçileri de paylarını almış, sağlık emekçileri ülkemizde olduğu gibi giderek yoksullaşmışlardır. Sınıfsal eşitsizlik pandemi ile daha görünür hale gelmiştir. Bu nedenle Avrupa’dan pandemide ve sonrasında 26-29 Ekim tarihinde Avrupa Eylem günleri ile ortak mücadele çağrısı yapıldı. Bu çağrıyı yapan Küresel Uluslararası Sendikalar Birliği EPSU; sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin haklarını korumak ve geliştirmek için daha fazla ücret, daha fazla istihdam ve herkes için nitelikli sağlık hizmeti taleplerinde bulunmuştur.”

 

“PANDEMİYİ DE DEVLET YÖNETİR, HALK DEĞİL”
Sadece Avrupa’da değil ve dünyadaki sağlık emekçilerinin bu küresel salgına karşı mücadeleye odaklanmak zorunda olduğunu kaydeden Göncü, “Fakat sağlık emekçileri nitelikli, kişiye uygun, yeterli sayıda koruyucu ekipmana erişemezse, iş yükünden dolayı bu ekipmanları kullanamazsa, riskine ve emeğine göre ücret alamazsa, dinlenemezse, daha iyi beslenemezse, evindeki çocuğunun, bakıma muhtaç yakınının bakım sorunu giderilmezse, düzenli test yapılmazsa, aşı için öncelikli grupta yer almazsa, istihdam eksikliği giderilmezse, şiddet görürse, kendini değersiz hissederse, meslek odaları ve sendikaları karar alma süreçlerinde yer almazsa bu salgınla mücadele edilemez. Tıpkı şimdi olduğu gibi salgın kontrol altına alınamaz. Salgının bitirilmesine odaklanamayan sağlık çalışanını bile koruyamayanlar politikacılar başarısızlıklarının nedenini her zaman ezilene yansıtır. Emekçisine ayıramadığı bütçeyi, topladığı vergiden doldurduğu kasayı,  birkaç iş adamına akıtılan dolarlar koruyucu sağlık hizmetine, sosyal güvenlik ve sosyal devlet düzenlemeleri için kullansaydınız, fabrikalardan, metrolardan, dolmuşlardan,  yoksul mahallelerinden yayılmazdı salgın. Pandemiyi de devlet yönetir, halk değil. Halkı sorumlu tutup, yükü de sağlıkçıya yıkıp, toplumsal dayanışmayı bozamasınız. Bu bir toplumsal durum ve hep birlikte üstesinden gelmek zorundayız. Daha dikkatli açıklamalar ve düzenlemeler yapmalısınız” şeklinde konuştu.

 

“SAĞLIK EMEKÇİLERİ UZUN SÜREDİR TÜKENDİKLERİNİ İFADE ETMEKTEDİR”

Hükümetin sürecin başından beri alınması gereken hiçbir toplumsal önlemi almadığını ileri süren Göncü, “Sağlık alanında örgütlü emek ve meslek örgütleri defalarca sonbahar aylarıyla birlikte gribin de eklenmesiyle sağlık krizinin derinleşeceği uyarısında bulunmuştur. Ancak buna rağmen 25 milyondan fazla yurttaşın grip aşısına ulaşımı engellenmiş durumdadır. Ne toplumsal alanda ne de sağlık alanında önlem almayan hükümet Salı günü yayınladığı genelgeyle pandemiyle mücadelede temel stratejisinin sağlık emekçilerini öldüresiye çalıştırmak olduğunu tekrar ilan etmiştir. Sağlık Bakanlığı’na ayrılan bütçenin de bizlere söylediği sağlık alanına aşı başta olmak üzere herhangi bir yatırım yapılmayacağı, sağlık emekçisi sayısının arttırılmayacağı, bunların yerine şehir hastaneleri aracılığıyla müteahhitlerin zengin edilmeye devam edeceğidir. Sağlık emekçileri uzun süredir tükendiklerini ifade etmektedir” ifadelerini kullandı.

 

“ÇALIŞAN BÜTÜN PERSONELİN İKİNCİ BİR EMRE KADAR YILLIK İZİNLERİ DURDURULMUŞTUR”

Sağlık Bakanlığının son yayınladığı genelge ile sağlık emekçilerinin mağduriyetlerini arttırdığını savunan Göncü, “Yayınlanan genel yazı ile; Her ne sebeple olursa olsun görevden çekilme (istifa) talebi kabul edilmeyecek, emeklilik işlemleri tesis edilmeyecektir. OHAL ilan edilmeden istifa ve emeklilik yasağı getirilemeyeceği ortadayken sağlık emekçilerinin bu haklarının ellerinden alınması Anayasaya aykırıdır. Öğrenim durumuna dayalı atama, alt ve üst hizmet bölgelerine atama, başka kamu kurum ve kuruluşlarına atamalar durdurulmuştur. Ancak iller arası geçici görevlendirilen (re’sen atanan) personelin derhal ayrılışı yapılarak görevlendirildiği yere gitmesi sağlanacaktır. Bu sürgün demektir, sürgün suçtur, bu durum kabul edilemez. Çalışan bütün personelin ikinci bir emre kadar yıllık izinleri durdurulmuştur. Anayasal güvence altında olan dinlenme hakkına hele ki pandemi ile mücadele edilen, normal zamanlara göre daha yoğun ve uzun saatlerle çalışılan böylesi bir dönemde müdahale demek sağlık emekçilerinin yaşam hakkını yok saymak demektir. Radyoaktif ışınla çalışan personele verilmekle yükümlü olunan bir aylık sağlık izni (şua izni) kurum amirlerinin insiyatifine bırakılmıştır. Röntgen ve tomografinin tanıda kullanımı pandemi süresince daha da artmış olup radyasyonla çalışan sağlık emekçilerini normal zamana göre daha fazla korumak gerektiği ortadadır. Radyasyonun kanser yapıcı etkisini azaltmak için verilen şua izinlerinin ertelenmesi ve kurum amirine bırakılması demek sağlık emekçilerine ya COVİD ol ya da kanser ol demektir. Çocuklu olan sağlık emekçilerinin yıllık izin talebi annelere verilecek olup, bu talebin karşılanması da kurum amirinin inisiyatifine bırakılmış durumdadır. Çocuk izni ebeveyn iznidir, çocuğun bakım yükü sadece anneye bırakılamaz. Eşlerden talep edenin izin hakkı kurum amiri dahil hiç kimsenin insafına bırakılmadan, amasız, koşulsuz yerine getirilmelidir. Fatma hemşirenin izin alamadığı için nöbete giderken komşusuna bırakmak zorunda kaldığı çocuklarının yangında can vermesi hepimizin canını hala yakmaktadır. Böylesi insanlık dramlarının tekrar yaşanmasına izin verilmemelidir” dedi.

 

GÖNCÜ, SAĞLIK BAKANLIĞI’NA ÇAĞRIDA BULUNDU

Sağlık emekçisinin en temel insan hakları olan yaşama hakkı ve dinlenme hakkının yok sayıldığını ileri süren Göncü, “Sağlık sisteminizin maliyet dengesi olan az elemanla çok iş denklemiyle bilinçli bir şekilde sürdürdüğünüz personel eksikliği bu duruma gerekçe gösterilmektedir. Sağlık Bakanlığı’na çağrımızdır; Atama bekleyen binlerce sağlık emekçisinin derhal kadrolu, güvenceli ataması yapılmalıdır. Haksız, hukuksuz şekilde işlerinden edilmiş hepsi de uzun yıllarını meslekte geçirmiş tecrübeli insanlar olan KHK’li sağlık emekçileri işlerine döndürülmelidir. Güvenlik soruşturması sebebiyle işe başlatılmayan sağlık emekçileri bir an önce işlerine başlatılmalıdır. Pandemi yönetiminde sağlık alanındaki emek ve meslek örgütleri karar alma süreçlerine dahil edilmelidir. COVİD-19 iş kazası ve meslek hastalığı kapsamına alınmalı, sağlıkta şiddet önlenmeli, bütün sağlık emekçilerinin temel ücretleri yoksulluk sınırının üzerinde olacak şekilde düzenlenmelidir. Kronik hastalığı olan ve 65 yaş üstü tüm sağlık ve sosyal hizmet emekçilerine idari izin verilmelidir. Sağlık emekçileriyle ilgili son yayınlanan genelge ile izin hakkımızın ortadan kaldırılmasını, tayinler durdurulurken sürgünlerin önünün açılmasını kabul etmiyoruz. Dinlenme hakkımız aynı zamanda yaşam hakkımızdır, yaşatmak için yaşamak istiyoruz, yaşam hakkımıza sahip çıkıyoruz” diye konuştu.

               

“SÖZDE YETKİLİ SENDİKA SESSİZLİĞİNİ KORUMAKTADIR”

Tüm sağlık çalışanlarına da çağrı yapan Göncü, “Bir çağrımız da gerçek sendika, ihtiyacı duyanlara; Sağlık alanında tüm bunlar yaşanmaktayken sözde yetkili sendika kendisine üye olan sağlık emekçilerinin sorunlarıyla ilgilenmek, taleplerini alana taşımak yerine iktidarla ters düşmemek adına sessizliğini korumaktadır. Gerçek sendikaya ihtiyacın iyice belirginleştiği bu zor günlerde tüm sağlık emekçilerini sendikamız çatısı altında örgütlenmeye, birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz” diye sözlerini tamamladı.

 

                                                                                                                                                            

 

Grip aşısı hakkında konuşan SES Mersin Şubesi Eş Başkanı Dr. Zeki Sinan Doğan

“Geçen sene Türkiye’ye grip aşısı için 1 milyon 500 bin doz aşı getirilmişti ve bunun yetmeyeceği herkes tarafından biliniyordu. COVİD-19 salgını ile beraber istenenin en az 20 katı olması gerektiği sağlık örgütleri tarafından bildirilmesine rağmen bu konuda hiçbir girişim yapılmamıştır. Şu ana kadar 1 milyon 450 bin doz ile anlaşma yapılmıştır. Bunun 400 bin dozu Türkiye’ye getirilmiştir. İkinci bir 400 bin dozunun da önümüzdeki ay, geri kalanı da sanırım Aralık ayında gelecektir. Kasım’dan sonra yapılacak grip aşılarının hiçbir önemi yoktur. Almanya ile aynı nüfusa sahip olmamıza rağmen biz de 1 milyon 350 binlik bir doz varken, Almanya 29 milyon doz civarında aşı yapmakta. Amerika 190 milyon civarında aşı yapmakta. Bizim hesaplarımıza göre 65 ya üzeri Türkiye nüfusunun yüzde 9’unu karşılamakta, bu da yaklaşık 7,5 milyon insan etmektedir. Kronik hastalıkları eklediğimizde olmazsa olmazı yaklaşık 29 milyon insana aşı yapılması gerekirken, 1 milyon 350 doz getirilmesi herkeste soru işaret bırakıyor. Acaba bu 1 milyon 350 bin doz da PCR testi gibi birilerine mi yapılacak? Ya da bunun 40 bin küsuru bir yere mi yapılacak? Veya bazı yerlerde söylendiği sadece belli bir kesime mi yapılacak? Bu aşının kime nasıl yapılacağını maalesef hiçbir sağlık kurumu bilmiyor. Piyango gibi giriyorsunuz bilgisayarda çıkarsa aşını yapıyorsunuz. Mersin’de yaklaşık 100 hekim arkadaşımla görüştüğüm kadarıyla her birisinin 1 veya 2 hastasına aşı çıkmış. Şimdi bunu düşündüğümüz zaman bu aşıların kime yapıldığını bulmamız lazım. Bu aşılar acaba iktidara yakın olan insanlara mı yapılıyor, PCR testi gibi? Aşı uluslararası bir olaydır. Türkiye aşı üretemediğinden dolayı önceden sipariş etmesi gerekiyor. Eczacılar Odası 2 milyon siparişi kendisi önceden haber vermişti. Yani artık geriye dönüp aşı sipariş etme durumu olamaz. Bunun daha korkunç olanı COVİD-19 aşısı bulunduğunda ne olacak? Bu da ayrı bir soru. Halk sağlığı ele alınmıyor burada, belli bir kesim için uğraşılıyor. Şunu da görüyoruz ki fakir, yoksul, emekçinin bunlara ulaşabilme olasılığı da yok” dedi

 

 


Etiket: mersin, ses


Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

 
 
  SOSYAL MEDYA
 
 
  GAZETEMİZ
 
 
  BASIN İLAN
 
 
  HAVA DURUMU
 
 
  FACEBOOK
 

 
 
 


 

Siteden yararlanırken yayın politikamızı okumanızı tavsiye ederiz. mersinhakimiyet.com © Copyright 2019-2024 Tüm hakları saklıdır.
İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz. mersinhakimiyet.com basın ve yayın meslek ilkelerine uyar.

URA MEDYA