Basın İlan Kurumu Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Sobacı, gazetelere yönelik şikayetlerde bütün kesimlerin mutabık kaldığı Basın Ahlak Esasları’na uygun hareket ettiklerini belirtti. Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğünün, uluslararası standartlara uygun şekilde tanınmış ve bu özgürlüklerin hukukun üstünlüğü uyarınca güvence altına alındığının altını çizen Zahid, “Yüzlerce gazetecinin, gazetecilik nedeniyle hapiste olduğu, sansür uygulandığı gibi yalanlara ve ülkemizi en son sıralarda gösteren ve sorgusuz sualsiz kabul edilen uluslararası basın özgürlüğü indekslerine dayalı olarak Türkiye’de
Basın İlan Kurumu Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mehmet Zahid Sobacı, kurumun faaliyetlerine ilişkin Anadolu Ajansı’nın sorularını yanıtladı ve kurumla ilgili gündeme getirilen eleştiriler hakkında değerlendirmede bulundu. 10 Ocak Çalışan Gazeteciler günü dolayısıyla meslek örgütleri ve siyasiler farklı açıklamalar yaptı. Basın ile demokrasi ilişkisi hakkında konuşan Zahid, “Basın emekçilerinin ve gazetecilerin bu özel gününü tekrar kutluyorum. Her sektörde olduğu gibi basın alanında da özellikle pandemi şartlarının olumsuz etkileri gözlendi. Bu zorlu şartlar altında mücadele eden, görevini hakkıyla yapmaya çalışan ve emek veren tüm gazetecileri tebrik ediyorum. Değerli basın çalışanlarıyla omuz omuza 60 yılı tamamlamış olmaktan mutluluk duyuyoruz. Basın toplumun haber alma ve bilgi edinme hakkı çerçevesinde, kamuyu ilgilendiren her türlü konuyu kamuoyuna duyurma gibi çok kıymetli bir görevi ifa ediyor. Tabii basın organlarının bu görevi yürütürken toplumun tahrif edilmemiş haber alma hakkını da gözetmesi ve sorumluluk bilinciyle hareket etmesi gerekiyor. Ancak bu perspektifle basın organları Türkiye’deki demokrasi pratiğine katkı sunabilir. Özellikle hakikat-ötesi olarak nitelendirilen ve gerçekliğin yerinden edilerek inşa edilmiş algıların ve yalanların onun yerine yerleştirildiği içinde bulunduğumuz dönemde, bu sorumluluğun önemi katlanarak artıyor açıkçası. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde, İletişim Başkanlığı çatısı altında basının sorunlarıyla yakından ilgilenen entegre bir yapı oluştu aslında. Bu entegre yapının başında Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun var. Basın İlan Kurumu bu yapının bir parçası olarak, basın sektörünün demokrasiler için önemini gayet iyi biliyor. Basın İlan Kurumu, çizilen ortak vizyon doğrultusunda, katılımcı ve paydaş odaklı bir anlayışla basın sektörünün sorunlarına kalıcı çözümler üretme sürecine katkı vermek için yoğun bir çaba harcıyor. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde ve kendisinin ortaya koyduğu yeni hükümet sisteminde her kurumun daha demokratik ve daha etkin çalışması gerekliliğine uygun olarak çalışmalarımızı yürütüyoruz. Türkiye’de güçlü bir medya alanının oluşmasına katkı sunmayı arzuluyoruz” dedi.
“BASINA DESTEĞİMİZ 2020 YILI SONUNDA 451 MİLYON LİRAYI BULDU”
Basın İlan Kurumu’nun görevleri ve yetkileri hakkında bilgiler veren Zahid, kurumun basına ne gibi katkılar sağladığını açıklayarak “Basın İlan Kurumu, basın sektörünün köklü kurumlarından biri. 1961’den itibaren fikir ve içerik farkı gözetmeksizin resmi ilanların ve reklamların dağıtımına aracılık ediyor. Resmi ilan ve reklamların yayımlanmasıyla basına sağlanan kamu desteği, 2002’de 53,5 milyon lirayken 2020 sonu itibarıyla 451 milyon lirayı buldu. Bu destek, özellikle yerel medyanın hayatını sürdürmesi, yani yerel demokrasi açısından çok büyük öneme sahip. Aynı zamanda, basın dernek ve sendikalarına en çok 5 yıl vadeyle kredi vermek, basın mensuplarına vadesi 2 yılı geçmemek üzere borç para vermek, yardıma muhtaç olanlara ve ölenlerin ailelerine yardım etmek gibi yollarla basın sektörünü destekliyoruz. Basın İlan Kurumu olarak, 2020’de çok farklı gazetelerde çalışan 2 bin 639 basın mensubuna 15 milyon liradan fazla borç verdik. Yine 2020’de 82 gazeteci derneğine, üye sayılarına göre pay edilmek üzere toplam 350 bin lira yardım yaptık. 4 gazeteye toplam 950 bin lira tutarında kredi verdik. Ayrıca Lozan Barış Antlaşması kapsamında ülkemizde azınlık statüsündeki cemaatlerin çıkardığı gazetelere de maddi desteğimizi sürdürüyoruz. Basın İlan Kurumu pandemi döneminde, basının mağdur olmaması ve pandemiden en az düzeyde etkilenmesi için dönüşümlü yayın yapılabilmesi, fiili satış adedi şartlarının uygulanmaması, gazeteler için mahsup uygulamalarının ertelenmesi, borç para alan gazetecilerin borç tahsil sürelerinin ertelenmesi gibi birçok destek kararı aldı. Ayrıca Basın İlan Kurumu sektörün yapısal sorunlarını çözmek ve yazılı basının dijital dönüşümüne katkı sağlamak amacıyla çeşitli paydaşlarla iş birliğine giderek projeler yürütüyor. Bu projelerde, AB fonlarından yararlanıyor. İnternet gazeteciliği, dijital dönüşüm, siber güvenlik ve sektördeki insan kaynağının ve gazetecilik faaliyetlerinin niteliğini artırmaya yönelik mesleki eğitimlere odaklanan bu projeler, sektörde gözle görülür iyileşmelere yol açtı” diye konuştu.
“HER KESİMİN MUTABIK OLDUĞU BASIN AHLAK ESASLARINI UYGULUYORUZ”
Basın İlan Kurumu’nun sansür ve baskı aracı olarak görüldüğü hakkında konuşan Zahid, kurumun çok eski bir kurum olduğunu vurgulayarak yetkilerinin eleştirildiğini söyleyerek, “Basın İlan Kurumu, ifade ettiğim gibi, 1961’den beri var. Birçok iktidar döneminde Basın İlan Kurumu görevlerini yerine getirmiş ve yetkilerini kullanmış. Basın İlan Kurumunun görevlerinden biri, gazetelerin basın ahlak ilkelerini ihlal etmeleri durumunda onlara müeyyide uygulamak. Söz konusu Basın Ahlak İlkeleri, 1994’de “Basın Sektörü Temsilcileri”, “Hükümet temsilcileri” ve “Bağımsızlar” olarak isimlendirilen üç farklı grubu bünyesinde barındıran Basın İlan Kurumu Genel Kurulu tarafından kabul edilmiş. Bütün kesimlerin mutabık olduğu bir Genel Kurul kararından bahsediyoruz. Bu basın ahlak ilkelerini biz koymadık, bizden önce koyulmuş ilkeleri işletiyoruz. Gazetelere yönelik müeyyideleri bu esaslara uygun şekilde veriyoruz. Şimdi Basın İlan Kurumunun yetkilerinin ve aldığı kararların hukuka, Anayasa’ya aykırı olduğunu ve basın özgürlüğüne zarar verdiğini iddia etmeye başladılar. Şimdi mi aykırı oldu bu kararlar, yetkiler? Niye şimdi böyle değerlendiriyorlar? Çünkü Basın İlan Kurumu devletin çıkarları, milletin menfaati ve vatandaşların hakları doğrultusunda karar alıyor. Bir gazete rahmetli Başbakan Adnan Menderes ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın fotoğraflarını yan yana koyup, “Makus talihten kaçış yok” diyerek darbe ve idam tehdidinde bulunuyor. Bir gazete Türkiye’nin uluslararası alanda itibarını sarsacak şekilde ülkemizin uluslararası terörizme destek verdiği yalanını söylüyor. Bir başka gazete manşet atıyor, “Ayasofya’nın ibadete açılması 2020 yılının felaket olaylarından biri” diyor. Bunları görmezden mi geleceğiz? Bunu Basın İlan Kurumundan beklemek, Basın İlan Kurumuna ‘Görevini yapma’ demektir. Basın İlan Kurumu suçu teşvik eden, terörü özendiren, toplumu kutuplaştıran, ayrımcılık yapan, küçüklerin ve gençlerin kişilik gelişimlerini olumsuz etkileyen, kişi ve kurumları aşağılayan haber ve yayınlara müsaade edemez” şeklinde konuştu.
“DEVLETTEN ALINAN PARAYLA DEVLET KURUMLARININ AŞAĞILANMASINA İZİN VERMEYİZ”
Kurumun, bazı gazeteler tarafından ‘haber yapma özgürlüğüne müdahale’ edildiğine yönelik söylemleri hakkında ifadelerini belirten Zahid, “Basın İlan Kurumunun bir gazetenin yaptığı bir haberi kaldırtma veya gazeteyi kapatma gibi bir yetkisi yok. Biz Basın İlan Kurumu olarak şunu sağlamaya çalışıyoruz: Hem Türkiye’nin uluslararası alandaki itibarını sarsacaksın, devletin kurumlarını aşağılayacaksın, terörü özendireceksin, suçu teşvik edeceksin, insanların özel hayatlarını hiçe sayacaksın hem de bunu devletten para alarak yapacaksın. Devletten aldığın parayla devlet kurumlarını aşağılayacaksın. Buna izin vermemiz mümkün değil. Biz bunun önüne geçmeye çalışıyoruz. Basın İlan Kurumu görevini bihakkın yerine getirdikçe bundan rahatsız olan kesimler seslerini yükseltecekler. Ayrımcılık yapmamız teknik olarak da mevzuat olarak da mümkün değil. Çünkü gazetelerin alacakları ilan tutarları, belli bir formülasyon içerisinde belirleniyor. Bununla oynama şansınız yok. Fiili satış adetleri, personel kadroları, yüzölçümleri, birden fazla yerde basılma gibi teknik, somut ve ölçülebilir kriterlere bakılıyor. Bu kriterler açısından gazeteler farklılık gösterdiğinden yayımladıkları ilan tutarları değişkenlik gösterebiliyor. Tüm resmi ilanlar gazetelere istihkaklarına göre elektronik sistem aracılığıyla dağıtılıyor. Sürecin tamamen şeffaf bir şekilde ve dijital ortamda gerçekleştirildiğinin de altını çizmek istiyorum. İlanların ilan sahiplerinden alınmasından gazetelere yayımlanmak üzere dağıtımı ve gazetelerin bu ilanları sayfalarına aktarmalarına kadar olan bütün işlemler elektronik ortamda İLANBİS üzerinden otomatik şekilde gerçekleşiyor. Bu sürece elle müdahale mümkün değil” ifadelerini kullandı.
“TÜRKİYE’DE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN OLMADIĞINA DAİR ALEYHE BİR ALGI İNŞA EDİLMEK İSTENİYOR” Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğünün, uluslararası standartlara uygun şekilde tanınmış ve bu özgürlüklerin hukukun üstünlüğü uyarınca güvence altına alındığının altını çizen Zahid, “Bununla birlikte, ifade ve basın özgürlüğü mutlak ve sınırsız değildir. Türkiye’nin de tarafı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 10. maddesinde ve Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde basın özgürlüğünün sınırlandırılma şartları belirlenmiştir. Bu özgürlükler milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, nefret söyleminin ve suça teşvikin engellenmesi, devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının korunması amaçlarıyla sınırlanabilir. Yüzlerce gazetecinin, gazetecilik nedeniyle hapiste olduğu, sansür uygulandığı gibi yalanlara ve ülkemizi en son sıralarda gösteren ve sorgusuz sualsiz kabul edilen uluslararası basın özgürlüğü indekslerine dayalı olarak Türkiye’de basın özgürlüğünün olmadığına dair aleyhe bir algı inşa edilmek isteniyor. Bu algı, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alan birtakım yakışıksız yaftalamalar ve cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini yıpratmayı amaçlayan söylemlerle birleştirilerek, gündelik siyasetin bir parçası haline getiriliyor. Eski Türkiye özlemi içerisinde olanlar, basın özgürlüğüne dair türlü yalanlarla inşa edilmiş bu algıyı kendilerine hareket alanı oluşturmak için kullanıyorlar” şeklinde konuştu.
“ADİ SUÇLARINI YA DA TERÖR ÖRGÜTLERİYLE İLİŞKİLERİNİ GAZETECİLİK KİSVESİ ALTINDA GİZLEMEYE ÇALIŞIYORLAR”
Tutuklu gazeteciler iddialarının yurt içi ve yurt dışında sürekli gündeme getirildiği hakkında bilgi veren Zahid, Bu konu içeride ve dışarıda dezenformasyon için sürekli gündeme getiriliyor. Türkiye’de cezaevinde bulunan ve gazeteci olduğunu iddia eden kişilerin neredeyse tamamı işledikleri adi suçlar veya FETÖ, PKK, DHKP-C gibi terör örgütleriyle olan ilişkileri sebebiyle cezaevinde bulunuyor. Bu kişiler bir gazetecilik faaliyetinden dolayı değil, öldürme de dahil eşe karşı işlenen suçlar, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar, uyuşturucu bulundurma, parada sahtecilik gibi adi suçları işlemeleri ve fiili olarak terör eylemlerinde bulunmaları veya terör örgütlerini desteklemeleri sebebiyle cezaevindeler. Bu kişilerin cezaevinde bulunmasının gazetecilik faaliyeti ve ifade özgürlüğüyle ilgisi bulunmuyor. “Gazetecilik” kisvesi altında bu suçları gizlemeye çalışıyorlar. Gazeteci olduğunu iddia edenlerin arasında ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyecek nitelikte beyanlarda bulunan ve FETÖ, PKK, DHKP-C ve DEAŞ üyesi kişiler de bulunuyor. Bunlar terör örgütünün amaçlarını gerçekleştirmek ve eylemlerini övmek suretiyle örgüt propagandası yapmak için ifade beyanında bulunduklarından cezaevindedir. Bu tutuklamalar, AİHS’nin 10. maddesi ve Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinin gereğidir. Şunu da hatırlatmalıyım ki cezaevinde bulunan ve gazeteci olduğunu iddia eden kişilerin hiçbiri basın kartına sahip değildir” diye konuştu.
“VESAYETÇİ ZİHNİYETTEN ÖĞRENECEĞİMİZ HUKUK, DEMOKRASİ VEYA ÖZGÜRLÜK DERSİ YOK”
Türkiye’de belirli bir zihniyetin, Türkiye’nin uluslararası alandaki itibarına zarar verme pahasına basın özgürlüğü meselesini siyaseten kullandığını belirten Zahid, “Ancak bu zihniyetin daha önceki yaklaşımları ve söylemleri milletin hafızasındadır. 28 Şubat döneminde medyayı darbeye zemin hazırlamak için araçsallaştıran, iktidara geldiğinde gazetelere el koyacağını açıkça zikreden, 15 Temmuz’u ‘kontrollü darbe’ olarak niteleyen, ABD’den iktidar dilenen bir vesayetçi zihniyetten öğreneceğimiz bir ‘hukuk, demokrasi veya özgürlük’ dersi yoktur.Basın İlan Kurumu görevlerini, ülkemizin ve milletimizin menfaatleri doğrultusunda ve büyük bir azimle yürütmeye devam edecektir” diye konuşarak sözlerini sonlandırdı. (Haber Merkezi)
|