Tarsus’ta 5 ortak tarafından kurulan Tarsus Arabuluculuk Merkezi faaliyetlerini ara vermeden sürdürüyor. Tarsus Arabuluculuk Merkezi Kurucularından Tülay Sevgi Can, arabuluculuk ile ilgili detayları gazetecilere anlattı. Can, arabuluculuğun birçok avantajı olduğuna değinerek, “Bu avantajlardan en önemlisi taraflar arasındaki ilişkilerin korunmasıdır. Hatta tarafların bozulmuş ilişkilerini onarma fırsatı sunarak iletişimde kalmalarına ve çözüme odaklanmalarına fırsat vermesidir” dedi.
Haber- Gizem Konucu
Tarsus Arabuluculuk Merkezi Avukat Arabulucu Ayşe Bostancı, Avukat Arabulucu Berrin Gözde Gül, Avukat Arabulucu Mustafa Serin, Avukat Arabulucu Tülay Sevgi Can ve Avukat Arabulucu Zübeyde Nüket Benli tarafından 2020’de faaliyete geçti. Arabuluculuk faaliyetlerini uygun bir ortamda yürütmek için kurulan bu merkezde sistemin tanınması ve farkındalığın arttırılması da doğrultusunda bir çaba sarf edilmekte. Arabuluculuk ile ilgili detayları gazetecilere anlatan Tülay Sevgi Can, pandemi sürecinde iş veren ve işçiler arasında yaşanan sıkıntılar hakkında da bilgi verdi. Arabuluculuğun ülkemizde yeni bir sistem olmasına karşın Avrupa ve Amerika’da 40 yıla yakın bir süredir uygulanan çözüm yöntemi olduğunu söyleyen Can, “Tarafların aralarında davaya konu olmuş veya olabilecek uyuşmazlıklarını arabulucu eşliğinde müzakere ederek çözüme kavuşturdukları bir süreçtir. Aslında bu süreç ismi değişiklik gösterse de her zaman toplumda kendisine yer bulmuştur. Tarafların arasındaki uyuşmazlıkların dava yolu ile çözülmesi yerine tarafların kendi istekleri ile tarafsızlığına, güvenilirliğine inandıkları bir kişi huzurunda çözüme kavuşturma isteği geçmişten günümüze çok sık rastladığımız bir durumdur. Toplumsal huzur ve barışın sağlanması adına çok etkili olan bu yöntem ile taraflar birbirleri ile husumetli olmak yerine uyuşmazlıklarını bir araya gelerek çözmeyi seçerek iletişimde kalıp sorunu çözmek konusuna odaklanmış oluyorlar” dedi.
“DAVA AÇILMADAN ÖNCE ARABULUCUYA GİTMEK ZORUNLU”
Türk hukuk sisteminin içerisinde tarafların ihtiyari başvurduğu bir çözüm yöntemiyken arabuluculuğun 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’yla yapılan düzenlemeyle işçi-işveren uyuşmazlıklarında dava şartı olarak ilk defa yer aldığını söyleyen Can, “01.01.2018 itibariyle yürürlüğe girmiş olan 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ‘Dava Şartı Olarak Arabuluculuk’ sistemini de içererek iş hayatının önemli bir ihtiyacını karşılamıştır. Bu kanun ile getirilen en büyük değişiklik, ilgili kanunun 3.maddesinde de belirtildiği üzere, işçi veya işveren alacağı ve tazminat ile işe iade talebiyle açılan davalarda arabulucuya başvurunun dava şartı haline getirilmesi olmuştur. Kanun ile getirilen yeni düzenlemeye göre dava açılmadan önce arabulucuya gitmek zorunlu, ancak tarafların arabulucu huzurunda anlaşmaları zorunlu değildir. Tarafların anlaşamadığı konular ile ilgili hiçbir hak kayıpları olmaksızın mahkemeler huzurunda davalarını açmaları önünde hiçbir engel bulunmamaktadır” ifadelerini kullandı. Can, arabuluculuğun ülkelerin hukuk sistemi ve toplumsal bir düzen içinde kendi şeklini alsa dahi, arabuluculuğun temelini oluşturan ilkeler olduğunu da belirtti. Can, “Bu ilkelerin en başında ‘iradilik’ gelmektedir. Tarafların sürece başlama, devam ettirme ve sonlandırmada her an özgür olduklarını ifade eder. Diğer bir ilke ‘eşitlik’tir. Arabuluculuk sürecinde taraflar ekonomik ve sosyal statülerine bakılmaksızın eşit haklara sahiptirler. Arabulucu taraflar arasında her zaman bu dengeyi kurmakla yükümlüdür. Bir başka ilke ise ‘gizlilik’ ilkesidir. Arabuluculuk sürecine katılan tüm taraflar, arabulucu da dahil olmak üzere, süreç boyunca görüşülen konuşulan konular gizlilik ilkesi kapsamındadır ve bu konuların açıklanması suçtur. Bir istisna olarak, taraflar gizlilik ilkesinin kaldırılması konusunda fikir birliğine varabilirler. Diğer bir ilke de ‘tarafsızlık’tır. Arabulucu süreci bir tarafın lehine olacak şekilde yönetemez. Her aşamada tarafsızlığından şüphe duyulmayacak şekilde hareket etmek zorundadır” şeklinde konuştu.
“ARABULUCULUK GÜNDEN GÜNE GENİŞLEMEKTE”
Türkiye’de de arabuluculuğun kendi sistematiğini bulduğunu belirten Can, bu sistemin benimsenmesindeki en büyük etkenin yargının iş yükünü azaltmak olduğunu belirtti. Can, “Arabuluculuğun yargı sistemine kattıkları bağlamında incelediğimizde, 2018-2019 yılları için yapılan istatistiklere göre, Türkiye geneli 2018 yılının ocak ayından itibaren İş Uyuşmazlıklarında Dava Şartı Arabuluculuk uygulamasına ilişkin gelen tutanaklardan karara bağlanan dosyaların yüzde 65 'inin anlaşma ile sonlandığı, yüzde 35'inde ise anlaşmama olarak sonlandığı görülmektedir. Türkiye geneli 2019 yılının ocak ayından itibaren Ticari Arabuluculuk uygulamasına ilişkin gelen tutanaklardan karara bağlanan dosyaların yüzde 57 'sinin anlaşma ile sonlandığı, yüzde 43'ünün ise anlaşmama olarak sonlandığı görülmektedir” dedi. Can, arabuluculuk etkinlik alanının günden güne genişlemekte olduğuna değinerek, bunların; “İhtiyari arabuluculuk, dava şartı olan arabuluculuk, iş hukukundan doğan davalardan sonra Ticaret hukukundan ve tüketici hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklara da uygulanmaya başlanmıştır” olduğunu dile getirdi.
“KİMSE MEMNUN OLMADIĞI BİR ANLAŞMAYA İMZA ATMAYA ZORLANAMAZ”
Dava yoluyla karşılaştırıldığında arabuluculuğun birçok yönden avantajlı olduğunu belirten Can, “Bu avantajları nedeniyle arabuluculuk dünyada ve ülkemizde her geçen gün daha popüler hale gelmektedir. Bu avantajlardan en önemlisi taraflar arasındaki ilişkilerin korunmasıdır. Hatta tarafların bozulmuş ilişkilerini onarma fırsatı sunarak iletişimde kalmalarına ve çözüme odaklanmalarına fırsat vermesidir. Arabuluculuk dava yolu ile kıyaslandığında hızlı ve ekonomik bir çözüm süreci sağlamaktadır. Dava sırasında yapılacak masraflar bu süreçte söz konusu olmayıp, süreç de belirlenmiş olup oldukça kısadır. Bu süreçte konuşulan konular paylaşılan bilgi ve belgelerin gizli olması sebebiyle taraflar çekinmeden her konuda konuşabilirler. Arabuluculuk süreci sonunda taraflar kendi belirledikleri şekilde ve konularda anlaşma sağlamakta özgürdürler. Kimse memnun olmadığı bir anlaşmaya imza atmaya zorlanamaz” dedi. Arabuluculuk görüşmesi sonucunda taraflar anlaşmaya varamazlarsa hak kaybına uğramadan mahkeme nezdinde haklarını aramayabileceklerini de belirten Can, “Tarafların anlaşması halinde ise imzaladıkları tutanak her iki taraf için de bağlayıcıdır. Başarılı bir arabuluculuk sonunda imzalanan anlaşmaya uyulmaması halinde alacaklının anlaşma belgesiyle icra takibi başlatması ve alacağını gereğinde haciz yoluyla alması mümkündür. Arabuluculuk süreci; tarafların anlaşmaya varması, taraflara danışıldıktan sonra arabuluculuk için daha fazla çaba sarf edilmesinin gereksiz olduğunun arabulucu tarafından tespit edilmesi, taraflardan birinin karşı tarafa veya arabulucuya, arabuluculuk faaliyetinden çekildiğini bildirmesi, tarafların anlaşarak arabuluculuk faaliyetini sona erdirmesi ve uyuşmazlığın arabuluculuğa elverişli olmadığının tespit edilmesi hallerinde tamamlanmış olur” açıklamalarında bulundu.
“YÖNTEME ARALARINDA HUKUKİ UYUŞMAZLIK BULUNAN TÜM GERÇEK VE TÜZEL KİŞİLERİN BAŞVURABİLİR”
“Arabuluculuk, ‘Alternatif Uyuşmazlık Çözüm’ yöntemidir” diyen Can, bu yönteme aralarında hukuki uyuşmazlık bulunan tüm gerçek ve tüzel kişilerin başvurabileceğini söyledi. Can, “Hukuki uyuşmazlıklarını arabuluculuk yolu ile dostane bir şekilde sonlandırmak ve çözüme kavuşturmak isteyen herkes arabuluculara başvurabilir. Hatta kamu kurum ve kuruluşları dahi uyuşmazlıklarını arabuluculuk yoluyla sonlandırabilir. Başvuru şartlarına gelirsek; arabuluculuk yöntemi yelpazesi oldukça geniş birçok uyuşmazlık türünde uygulanabilir. Tarafların bir uyuşmazlık ile ilgili arabuluculuğa başvurabilmesi için gereken en temel şart uyuşmazlığın kamu düzeninden olmaması ve/veya tarafların uyuşmazlık üzerinde serbestçe karar verebilme ehliyetine sahip olmasıdır. Bu şartları taşıyan tüm hukuki uyuşmazlıklar için arabuluculara başvuru yapılabilir. Arabuluculuk yönteminin etkin, hızlı, çözüm odaklı ve dostane bir yöntem olması nedeniyle biz Tarsus Arabuluculuk Merkezi olarak, aralarında hukuki uyuşmazlık bulunan herkese uyuşmazlıklarını arabuluculuk yolu ile çözüme kavuşturmalarını tavsiye ediyoruz” dedi.
“İŞSİZ KALDIKLARI SÜRE KADAR FONDAN ÜCRET DESTEĞİ VERİLECEKTİR”
Can, korona virüs salgını boyunca iş veren ve işçiler arasındaki uyuşmazlıklar ve çözümler hakkında da bilgi verdi. Can, “7244 Sayılı Yeni Korona virüs (Covid-19) Salgınının Ekonomik ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun;
7. Maddesi ile 4447 sayılı Kanuna eklenen Geçici 24. Maddede, işveren tarafından ücretsiz izne ayrılan ve kısa çalışma ödeneğinden yararlanamayan işçiler ile iş sözleşmesi feshedilen ve işsizlik ödeneğinden yararlanamayan işçilere, herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan yaşlılık aylığı almamak kaydıyla ve 4857 sayılı Kanunun geçici 10 uncu maddesinde yer alan fesih yapılamayacak süreyi geçmemek üzere, bu süre içinde ücretsiz izinde bulundukları veya işsiz kaldıkları süre kadar, Fondan günlük 39,24 Türk lirası nakdi ücret desteği verileceği hükme bağlanmıştır. 8. maddesi ile 4447 sayılı Kanuna eklenen Geçici 25. Maddede, Yeni korona virüs (Covid-19) sebebiyle işverenlerin yaptıkları zorlayıcı sebep gerekçeli kısa çalışma başvuruları için, uygunluk tespitinin tamamlanması beklenmeksizin, işverenlerin beyanı doğrultusunda kısa çalışma ödemesi gerçekleştirileceği hükme bağlanmıştır. 9. maddesi ile 4857 sayılı İş Kanununa eklenen geçici 10. Maddede, İş Kanunu kapsamında olup olmadığına bakılmaksızın her türlü iş veya hizmet sözleşmesi, üç ay süreyle 25 inci maddenin birinci fıkrasının (II) numaralı bendinde ve diğer kanunların ilgili hükümlerinde yer alan ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzeri sebepler dışında işveren tarafından feshedilemeyeceği, maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç aylık süreyi geçmemek üzere işverenin işçiyi tamamen veya kısmen ücretsiz izne ayırabileceği, ücretsiz izne ayrılmanın, işçiye haklı nedene dayanarak sözleşmeyi fesih hakkı vermeyeceği, Cumhurbaşkanının üç aylık süreleri uzatmaya yetkili olduğu hüküm altına alınmıştır. Bu hüküm uyarınca 3 aylık süreler 26 Ekim 2020 tarih ve 3135 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile 17.11.2020 tarihinden itibaren 2 ay daha uzatılmıştır” ifadelerini kullandı.
“ARABULUCULUK BİRÇOK YÖNDEN HAYATIMIZA KOLAYLIKLAR GETİRMİŞTİR”
“Toplumsal barış, uzlaşı, ata kültürümüzde var olan değerlerdir” ifadelerini kullanan Can, arabuluculuk ile bu değerler korunur; karşılıklı hoşgörü, sağduyu, empati ve etkili iletişim ile sonuca ulaşılabileceğini belirtti. Can sözlerini şu şekilde tamamladı: “Yıllarca süren yargılamalar, gerginlikler yerine, kısa bir sürede ve tarafların kendi istekleri doğrultusunda adalete erişilir. 01 Ocak 2018 tarihinden bu yana 1 milyon 116 bin 200 dosyanın çözüme kavuşturulması, yüzde 65 oranında anlaşma sağlanması da bu sistemin başarısını ortaya koymaktadır. Arabuluculuk birçok yönden hayatımıza kolaylıklar getirmiştir. Birçok akit ve işlemde karşımıza çıkan Damga Vergisi, miktar üzerinden belirli bir yüzde oranında nisbi olarak alınmakta iken, arabuluculuk sözleşmelerinde nisbi harç kaldırılmış, maktu hale gelmiştir. Böylece yüklü miktarlarda karşımıza çıkan Damga Vergisi sadece 45,30 TL maktu harç olarak özellikle iş insanlarının kullanacağı son derece önemli bir muafiyet sağlamıştır. Tüketici uyuşmazlıklarına ilişkin arabuluculuk süreci veya sonunda tüketiciden hiçbir şekilde ücret alınmaması da tüketici yönünden çok önemli bir koruma getirmiştir. Şubat ayı içerisinde yürürlüğe girmesi beklenen yasa ile, arabuluculuk tutanaklarıyla tapu işlemlerinin yapılabilecek olması; tasarruf yetkisinin kısıtlanması yetkisi getirilmesi, özellikle ticari anlaşmalarda anlaşmazlığın dayanağı icra takiplerinde maktu icra harcı getirilmesi gibi kolaylıklar, anlaşmalardaki başarı oranını daha da artıracaktır.”
|