Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Bizim amacımız kriz çıkarmak değil, Türkiye’nin onurunu, gururunu haysiyetini korumaktır. Bugün büyükelçiliklerden yapılan açıklamayla yanlışlıklarından geri dönülmüştür. Bu elçilerin artık daha dikkatli olacağına inanıyoruz" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kabine Toplantısı'nın ardından açıklamalarda bulundu. Geçtiğimiz hafta üç ülkeyi kapsayan toplamda beş devlet başkanıyla bir araya geldiklerini ve oldukça önemli bir Afrika ziyareti gerçekleştirildiğini anımsatan Erdoğan, ziyaretlerde samimi bir misafirperverlikle karşılandıklarını belirtti.
Hükümete geldikten sonra en çok önem verilen ve emek harcanan konulardan birinin Afrika kıtasıyla ilişkileri geliştirmek olduğunu ifade eden Erdoğan, ”30 Afrika ülkesine 50 seyahat gerçekleştirdik. Ticari ve ekonomik işbirliklerimizi güçlendirmeye çalıştık. Afrika'nın önemi 21. yüzyılda giderek artacaktır. Sağlık ve iklim krizi ile dengeleri bozulan dünya için Afrika toprakları en değerli kaynaktır. Buna karşılık Afrika halklarının hafızalarında geçmişte yaşadıkları acılar tüm tazeliği ile durmaktadır. Daha önemlisi Afrikalı dostlarımız sahip oldukları zenginliklerin öneminin ve kendilerine sağlayacağı faydanın farkındadır. Afrika toplumları artık sömürülmek, ezilmek, öldürülmek değil, adil bir paylaşımla gelişmek, büyümek ve insanlığa bu şekilde katkıda bulunmak istiyor. Hiç şüphesiz Türkiye'nin Afrika'ya bakışı batı ülkelerinden çok farklıdır” dedi.
“Tarihinde sömürgecilik lekesi ve katliam ayıbı bulunmayan bir ülke olarak kıtaya insan merkezli yaklaştığımızı muhataplarımız da görüyor” diyen Erdoğan, ”Bunun için de özellikle bizi farklı bir yere koyuyorlar. Tabii asırlardır sömürülen siyasi, sosyal ve ekonomik düzeni bu şekilde kurulmuş bir coğrafyada mesafe kat etmek öyle kolay olmuyor. Sömürgecilerin izlerini kıtanın dört bir yanında siyasetten ekonomiye, sosyal ve kültürel hayata kadar her alanda görmek mümkündür. Buna rağmen Türkiye'nin karşılıklı saygıya, muhabbete, dayanışmaya, birlikte kazanmaya ve paylaşamaya dayalı politikaları artık yavaş yavaş kök salmaya, taban tutmaya başlamıştır.
Kıtadaki pek çok bölgeyle 500 yıllık geçmişe sahip kültürel ve beşeri ilişkilerimizin bulunması işimizi oldukça kolaylaştırıyor. Aynı şekilde Kızılay, TİKA, Yurtdışı Türkler Başkanlığı, Maarif Vakfı, Yunus Emre Enstitüsü, insani yardım kuruluşlarımız gibi yapılarımızla kıtada yürüttüğümüz faaliyetler fevkalade müspet bir iklim oluşturmuştur. Bu alt yapı üzerinde Afrika'yı pazar değil ortak olarak gören bir yaklaşımla kıtanın tamamında güçlü dostluk ve işbirliği köprüleri kuruyoruz. Afrika seyahatimizin hemen ardından İstanbul'da yapılan Türkiye-Afrika Ekonomi ve İşbirliği Forumu ile 17-18 Aralık'ta gerçekleştirilecek olan Türkiye Afrika Ortaklık Zirvesi gibi etkinlikler bu doğrultuda kat ettiğimiz mesafenin somut örnekleridir” açıklamasında bulundu.
Türkiye'nin neredeyse her ay bir veya birkaç Afrikalı misafiri ağırladığını söyleyen Erdoğan, ”Aynı şekilde oradan da çok sayıda ziyaret daveti alıyoruz. İnşallah en kısa sürede yeni bir Afrika programıyla bu güzel iklimi daha ileriye taşıyacak adımlar atacağız. Eğitim, sağlık, ticaret gibi amaçlarla ülkemize gelen Afrikalıların sayısının her geçen yıl artması ilişkilerimizin geleceği bakımından umut vericidir. Türk iş insanlarının Afrika'daki yatırımlarının da sürekli büyüdüğüne, genişlediğine şahit oluyoruz. Nitekim son seyahatimizde de her üç ülkede toplam 18 ekonomik ve kültürel anlaşma veya mutabakat imzalandı. Ortak bildiri yayınlandı. Türkiye'nin Afrika'da attığı her adım elbette kıtayı kendi arka bahçeleri olarak gören eski sömürgecileri rahatsız ediyor. Ülkemiz aleyhinde batıda yürütülen kampanyaların gerisindeki sebeplerden biri de budur. Kimse kusura bakmasın biz Afrikalı dostlarımızla ortak bir gelecek inşa etmeyi, dolayısıyla sömürgecilere rahatsızlık vermeyi sürdüreceğiz. Her ne kadar bize olan husumetlerinden dolayı gözlerine perde inenler Türkiye-Afrika ilişkilerindeki gelişmeleri önemsizleştirmeye çalışsa da kıtada ülkemiz adına çok hayırlı ve faydalı işler yapmaya devam edeceğiz” diye konuştu.
"Gazi Mustafa Kemal'in ‘Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır' ilkesi ülkemiz için hala geçerlidir”
Bin yıllık vatan Anadolu'da neredeyse her günün bir mücadele ile geçtiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Bugün ülke ve millet olarak sınırlarımızın güvenliğinden siyasi ekonomik ve sosyal alana kadar her cephede aynı mücadeleyi veriyoruz. Gazi Mustafa Kemal'in milli mücadelenin en kritik safhalarından biri olan Sakarya Meydan Muharebesi'nde söylediği ‘Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır' ilkesi ülkemiz için hala geçerlidir” dedi.
“Boş bıraktığımız, ihmalkar davrandığımız, gereken tedbiri almadığımız, yeterli tahkimatı yapmadığımız her alanın ülkemizin istiklali ve istikbali için bir tehdit olarak karşımıza çıktığı gerçeğini defalarca yaşadık” diyen Erdoğan şöyle konuştu:
“Bu tecrübenin ışığında diplomasiden güvenliğe, ekonomiden teknolojiye uzanan geniş bir yelpazede ülkemizi güçlü tutmak, milletimizin haysiyetini korumak için canla başla mücadele ediyoruz. Tarihin her döneminde kimi iç, kimi dış kaynaklı sıkıntılarımız, zorluklarımız mutlaka vardır. Türkiye diye bir devletin, Türk milleti diye bir milletin bırakınız sahip oldukları güç ve imkanları kullanmayı, varlığına bile tahammülü olmayanlar bugün de boş durmuyor. Kendi güvenlik ve refahları söz konusu olduğunda dünyayı ateşe atmaktan çekinmeyenlerin ülkemizin aynı çerçevedeki hassasiyetlerine saygı göstermelerini elbette beklemiyoruz. Bunun örneğini darbelerden vesayet düzenine verilen desteğe, terör örgütleri konusunda sergilenen çifte standarttan bölgemizdeki insani güvenlik krizleri ile ilgili tutuma kadar sayısız örnekte gördük, görüyoruz.”
Küresel yönetim sisteminin vanasını elinde tutanların kendi sınırları içindeki tek bir olumsuzluk karşısında dahi her türlü hak ve hukuku askıya almayı meşru sayarken milyonlarca insanın ölümünü duyarsızlıkla seyrettiğini söyleyen Erdoğan, ”Ucu kendilerine değen hususlarda hukuk, teamül ve ahlak tanımayanlar, konu mazlum ve mağdurlar, konu Türkiye gibi hakkı ve adaleti savunanlar olduğunda ağız birliği yapıp bambaşka istikametlere yönelebiliyor. Geçmişte uzunca bir süre bu anlayışla ülkemizi istedikleri gibi yönlendirenler, istedikleri gibi şekillendirebilenler, Türkiye artık kendi duruşunu sergilemeye başladığında paniğe kapıldılar” dedi.
"Bu açıklama herhangi bir kişi ve konuyu değil doğrudan ülkemizin yargısını ve egemenlik haklarını hedef almıştır"
Türkiye'nin bir süredir yaşadığı siyasi, ekonomik, toplumsal, diplomatik saldırıların gerisinde bu panik halinin yol açtığı acelecilik ve saygısızlık olduğunu kaydeden Erdoğan şunları söyledi:
"Türkiye'nin nezaketini, teennisiyle davranma tarzını zaaf olarak görerek eski alışkanlıklarına yönelenler yaptıkları yanlışı kabul etmedikleri sürece hak ettikleri cevabı alacaklardır. Son dönemde bazı ülkelerin büyükelçileri tarafından yapılan hadsiz ve talihsiz açıklamayı da aynı çerçevede değerlendiriyoruz. Bu açıklama herhangi bir kişi ve konuyu değil doğrudan ülkemizin yargısını ve egemenlik haklarını hedef almıştır. Her şeyden önce bu tavır ülkemizdeki yargı teşkilatımızı hakimlerimiz, savcılarımız, avukatlarımızla birlikte tüm yargı mensuplarımıza yapılmış bir büyük hakarettir. Anayasamızın 138. maddesinde belirtildiği şekilde Türk yargısı kimseden talimat almaz, kimsenin emrine girmez. Kendi yasama ve yürütme organlarımızın bile anayasa gereği işine karışamadığı yargımızı bir grup büyükelçinin sigaya çekmesine tahammül edemeyiz. Dünyada nice acılar yaşanır, zulümler yapılır, adaletsizlikler sergilenirken, Türkiye'yi dillerine dolayanların amaçlarının hak, hukuk takibi olduğuna kimse bizi inandıramaz. Bağımsız ve tarafsız yargımız ile yargı mensuplarımıza yönelik bu saygısızlığa gereken cevabı vermek, devletin başı olarak herkesten önce bizim görevimizdir. Cumhurbaşkanı olarak malum açıklamayı yapan büyükelçiler hususunda ülkem ve milletim adına ortaya koyduğumuz tavır işte bu sorumlu ve samimi duruşun tezahürüdür.”
Ortaya konulan tavrın kriz çıkarmak değil, Türkiye'nin hakkını, hukukunu, onurunu, çıkarlarını ve egemenlik haklarını korumak olduğuna dikkat çeken Erdoğan, ”Bizim niyetimiz asla kriz çıkarmak değil ülkemizin hakkını, hukukunu, onurunu, çıkarlarını ve egemenlik haklarını korumaktır. Nitekim bugün aynı büyükelçilikler tarafından yapılan yeni bir açıklamayla yargımıza ve ülkemize yönelik ithamdan geri dönülmüştür. Viyana Sözleşmesi 41. maddesine yani ülkelerin kanunlarına ve nizamlarına uyulacağı, içişlerine karışılmayacağı taahhüdüne bağlılıklarını ifade eden bu büyükelçilerin artık Türkiye'nin egemenlik hakları konusundaki beyanlarında daha dikkatli olacaklarına inanıyoruz. Ülkemizin bağımsızlığına ve milletimizin hassasiyetlerine saygı duymayan hiç kimsenin sıfatı ne olursa olsun bu ülkede barınamayacağını da ayrıca ifade etmek istiyorum. Bu süreçte kimin ülkenin ve milletin yanında durduğunu, kimin de ellerin kılıcını çaldığını bir kez daha hep birlikte gördük” dedi.
Türkiye'nin yaşadığı en büyük sorunlardan birinin bu ve benzeri olaylarda yerli ve milli duruş sergilemeyenler olduğunu ifade eden Erdoğan, ”Türkiye'nin bugün yaşadığı en büyük sancılardan, meselelerden biri de yerli ve milli duruş sergilemeyi bir türlü başaramayan kimi siyasetçi eski diplomat ve medya mensubundan oluşan güruhtur. Kişisel hırsları, ideolojik saplantıları ve kalplerini karartan kinleri uğruna kendi ülkelerinin aleyhindeki kampanyaların gönüllü aparatlığına soyunan, sözcülüğünü üstelen mankurtları milletimiz yakından takip etmektedir. Önümüzdeki dönemde güvenlikten ekonomiye pek çok sorunumuzla birlikte inşallah bu hastalıklı zihniyetten de kurtulacağız. Esasen ülke ve millet olarak bu tür çarpıklıklarla uluslararası medyadan siyasetçisine kadar farklı kesimler üzerinden ilk defa karşılaşıyor değil" diye konuştu.
|