Mersin Barosu İnsan Hakları Merkezi, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü nedeniyle yaptığı yazılı açıklamasında, insan haklarının temelinde insan onuru olduğuna vurgu yaparak, “İnsanın, sözde yüce idealler ya da büyük ideolojiler uğrunda yine insanlar tarafından üretilen bir acımasızlıkla bu denli kolay harcanabilmesi, insanın değer ve onurunu korumak adına, hiçbir ulusal egemenlik kaygısının yok sayamayacağı, tüm iç hukukları bağlayan bir evrensel insan hakları düzeninin kurulmasını 20. yüzyılın misyonu haline getirmiştir” dedi.
Mersin Barosu İnsan Hakları Merkezi açıklamasında, insan haklarının tarihsel gelişim hakkında bilgiler vererek, “Bugün 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü. İnsanlığın ortak değerleri bütün uygar ülkelerin ortak paydasıdır. Tüm insanlık eşit, özgür ve onurlu yaşama hakkına sahiptir. Uluslararası bu anlayışa ulaşmak pek de kolay olmamıştır. Yüzyıllarca süren mücadeleler sonucunda bu noktaya gelinmiştir. Halen uygulamada sıkıntılar devam etmektedir. İnsan haklarının gelişiminde; genel olarak 1215’de ilan edilen Magna Charta'dan başlayarak 1776 Virginia İnsan Hakları Beyannamesi, 1789 Fransız insan ve yurttaş beyannamesi önemli başlangıçlardır. İkinci Dünya Savaşı’ndan çıkan ülkeler Birleşmiş Milletler Teşkilatını kurarken, insan haklarına olan inançlarını vurgulamışlar ve Birleşmiş Milletler Kurulunun 10 Aralık 1948 tarihli ve 217 sayılı kararıyla insan hakları evrensel beyannamesi benimsenerek ilan edilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni ilk kabul eden ülkeler arasında olup, 10 Aralık 2021 günü BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin ilan edilmesinin 73. Yıl dönümü ve Dünya İnsan Hakları Günüdür. Bilindiği gibi, insanlığı 10 Aralık 1948’e, yaşanan iki dünya savaşının acıları ve telafi edilemez kayıpları getirmiştir. Bu acı süreç, soykırımdan atom bombalarına, faşizmin zulmünden emperyalizmin sömürüsüne dek tahayyül edilemez bir vahşetin dünya haritasını kaplamasına tanıklık etmiştir. Tarih, bu dönemde insanın en karanlık yüzü tarafından yazılmıştır. İnsanın, sözde yüce idealler ya da büyük ideolojiler uğrunda yine insanlar tarafından üretilen bir acımasızlıkla bu denli kolay harcanabilmesi, insanın değer ve onurunu korumak adına, hiçbir ulusal egemenlik kaygısının yok sayamayacağı, tüm iç hukukları bağlayan bir evrensel insan hakları düzeninin kurulmasını 20. yüzyılın misyonu haline getirmiştir” ifadesini kullandı.
Mersin Barosu İnsan Hakları Merkezi yazılı açıklamasına şöyle devam etti: “Günümüzde uygar ülkelerin kabul ettiği demokrasi kavramında, hukukun üstünlüğü, insan hakları gibi evrensel değerler bulunmaktadır. Bu değerlerin başında insan haklarına saygı gelir. Nitekim artık ülkeler, insan haklarına saygı, insan haklarının korunmasını ve geliştirilmesini hangi ölçüde gerçekleştirebiliyorlarsa, o ölçüde uygar sayılırlar. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile ilan edilen ve günümüzde artık çağdaş bütün Anayasalarda yer alan hak ve özgürlükler, insanı en yüksek değer olarak kabul eden bir anlayışın ürünüdür. Ne var ki bütün bu çabalara rağmen, dünya üzerinde yaşayan altı buçuk milyarı aşkın insandan ne kadarının en temel insan haklarını kullanabildiği sorusu bile vicdanları sızlatmaya yetmektedir. Gelişmiş demokrasilerde, hukuk devletinin varlığı ve sivil baskı gruplarının etkinliklerine paralel olarak kısmen korunabilen insan hak ve özgürlükleri; otoriter ve totaliter yönetimlerin baskısı altında yaşayan toplumlarda hayata geçememektedir. İnsan haklarının temelinde insan onuru vardır. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, insan onuruna vurgu yaparak başlar.”
“İNSAN HAKLARINA İŞLERLİK KAZANDIRMA MÜCADELEMİZDE KARARLIYIZ”
Mersin Barosu yazılı mesajını şu şekilde sonlandırdı: “İnsan hakları mücadelesi her şeyden önce vatandaşlık bilinciyle yapılır. Ulusal bağımsızlığımızın temeli olan Cumhuriyetimiz, ülkemizde, vatandaşlık bilincini oluşturmada önemli rol oynamıştır. İnsan Hakları Evrensel Bildirisini kabul eden ülkeler arasında yer alan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi dâhil olmak üzere, evrensel hukukun ürünü olan sözleşmelerin de tarafıdır. Ne var ki, yaşanan kimi olaylar; insan haklarının güvencesi olan hukuk devletini sarsacak uygulamaların yanı sıra, en temel insan haklarını bile ortadan kaldırmaya yönelik gelişmeler göstermektedir. Üniversiteler, özgür düşünce alanı olmakta uzaklaştırılmakta, kadına yönelik şiddete ve ayrımcılık en ilkel hali ile devam etmekte, sanık bir yana, şüphelinin dahi müdafii ile görüşmesi yasal yollar ile engellenmekte, öğrencilere en acımasız muamele ile müdahale edilmekte, Türkiye Devleti, bir adım sonrası dahi düşünülmeden savaş ortamlarına sokulmakta, biz hukukçulardan da eleştirmeden, yorumlamadan, kınamadan izlememiz beklenmekte ve hatta istenmektedir. Kuruluşundan bu yana, insan hak ve özgürlüklerini; adaleti, barışı ve kardeşliği, hukuk devletini ve hukukun üstünlüğünü savunan Mersin Barosu; Avukatlık Yasası’nın kendisine yüklediği görev bilinci ve sorumluluğuyla; insan haklarına dayalı demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin bütün kurum ve kurallarına işlerlik kazandırmak yolundaki mücadelesine bugün olduğu gibi bundan sonra da devam etme kararlılığındadır.” (Haber Merkezi)
|