Depremin, ’geliyorum’ diyen bir doğal afet olduğunu belirten Çevre Mühendisleri Odası Mersin Şubesi Başkanı Sinan Can, "Depreme dirençli ve sağlıklı kentler yaratmak mümkün" derken, İnşaat Mühendisleri Odası Mersin Şube Başkanı Gülçin Barbaros Ak ise "Esasında depremin afete dönüşmesine engel olmamız gerekiyor" ifadesine yer verdi.
Haber-Behzat Özgür Beyazlar
6 Şubat'tan bu yana meydana gelen depremler, 10 ilde ciddi yıkımlar ve can kayıpları yaratırken; depremden etkilenen illerin yeniden inşa edilmesi konusu gündemdeki yerini koruyor. Mersin'de bir televizyon kanalının canlı yayınına katılan Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği'ne bağlı Çevre Mühendisleri Odası Mersin Şube Başkanı Sinan Can ile İnşaat Mühendisleri Odası Mersin Şube Başkanı Gülçin Barbaros Ak da kentlerin ve binaların inşa süreçlerine ilişkin önemli uyarılarda bulundu.
"DOLAYLI OLARAK BİRÇOK KENT DE ETKİLENMİŞ DURUMDA"
TMMOB'a bağlı Çevre Mühendisleri Odası Mersin Şubesi Başkanı Sinan Can, Türkiye'nin kritik bir evreden geçtiğini belirterek; "6 Şubat tarihinde gerçekleşen Pazarcık merkezli deprem 30 bin kilometrekareye etki etmiş durumda. 10 il doğrudan etkilendi ve dolaylı olarak birçok kent de etkilenmiş durumda. O kentlerin başında da Mersin, yani bulunduğumuz kent gelmekte. Bu kentler, kentler bazında kırsal bölge kategorisine girmesine rağmen; nüfusuna baktığımız zaman 13,5 milyon civarında bir nüfusa tekabül ediyor. Tabi depreme hem şiddet hem de büyüklük çerçevesinde baktığımız zaman 'yüzyılın depremi' olarak karşımıza çıkmakta ve yıkıcı etkisi üst seviyede olmaktadır" diye konuştu.
"DEPREM 'ADIM ADIM GELİYORUM' DER"
Depremin, 'geliyorum' diyen bir doğal afet olduğunu vurgulayan Can, "Deprem de bir doğal afettir. Yani 'geliyorum' der. 'Adım adım geliyorum' der. Depremi işleyen bilim insanları, teknik insanlar var. Bilim insanları hemen hemen Türkiye'nin her bölgesinde, hatta sınır aşan tespitler gerçekleştirerek makalelerinde, tezlerinde kamuoyuna sunuyorlar. Basına verdikleri demeçlerinde de yansıyor bu" dedi.
"BİLİMİ VE TEKNİĞİ BAZ ALAN NOKTALARDA DEĞERLENDİRMEK GEREKİR"
Siyaset ve ekonomi gündemi içerisinde 'deprem uyarılarının' sönük kaldığını vurgulayan Can, "Kahramanmaraş, Hatay, Erzincan, Muş-Varto, Bingöl bölgesinde son 1 seneye baktığımız zaman adeta 'deprem geliyor' diyen bilim insanları çıkmıştı karşımıza. Bu görüşler ve deprem, birçok konunun yanında biraz sönük kalan bir konu olarak da karşımıza çıktı. Ekonomik zorluklar varken, siyasi çekişmeler ve çelişkiler varken depreme dikkatleri çekmek oldukça güç oldu. Kahramanmaraş bölgesinde yüzyıllar önce deprem yaşandığından dolayı bunu doğrudan hissedebilen ya da etkilenebilen bir toplulukla karşı karşıya değildik. Bilim insanları, 'özellikle Hatay ve Kahramanmaraş bölgesinde bir deprem geliyor' diye uyarıyordu. Ne yazık ki birden fazla deprem oldu. 30 bin kilometrekare dediğimiz ciddi bir coğrafik bölgeye hitap eden bir deprem oldu. 'Doğal afet' dediğimiz zaman bunu tamamen bilimin ve tekniğin odağında değerlendirmek lazım. Yani hurafelerin, tahminlerin ya da bazı duygusal normların dışında; bilimi ve tekniği baz alan noktalarda değerlendirmek gerekir" ifadelerine yer verdi.
"STABİL ŞEHİRCİLİK İLKELERİNİN İFLAS ETTİĞİNİ RAHATLIKLA SÖYLEYEBİLİYORUM"
Depremin meydana geldiğini ve şu anda enkaz kaldırma çalışmalarının sürdüğünü sözlerine ekleyen Can, "Birçok kent tekrardan var edilecek. Biliyorsunuz kentler de yaşayan organizmalardır. Bunu anlamak lazım. Kent ve çevreciler kürsülerinde şunu söylerler; kentleri var eden yine kentte yaşayan aktörler ve yurttaşlardır. Kendi misyon ve vizyonlarına göre kentlerini şekillendirirler, planlarını yaparlar, çevre boyutlarını değerlendirirler. Bu gibi kriterler çerçevesinde kentleri var ederler.
O yüzden bizim şu ana kadar yaratmış olduğumuz kentlere baktığımız zaman bizim benimsediğimiz, stabil şehircilik ilkelerinin iflas noktasında olduğunu, iflas ettiğini rahatlıkla söyleyebiliyorum" dedi.
"EN SAĞLIKLI KENTLERİ YARATMANIN DERDİNE DÜŞMEMİZ LAZIM"
Yaşanan depremlerin yıkıcı olduğunu ancak şehircilik ilkelerinde de sorunlar olduğunu vurgulayan Can, "Bir şehri nasıl palanlarız? Şehir nasıl tekrardan var edilir ya da küllerinden nasıl tekrardan yoğrulur? Yarattığımız kentler, normal sayabileceğimiz depremden bile oldukça etkileniyorsa o zaman biz doğru kentler ortaya koymamışız, yaratmamışız demektir. Bunun en önemli örneğini Hatay'da görüyoruz. Deprem, Kahramanmaraş-Pazarcık merkezli gerçekleşti, yaklaşık 300 kilometre ötesinde olan bir bölge Hatay, yerle bir oldu. Bu oldukça önemli. Kentler tekrardan yaratılırken artık bilim ve tekniğin rehber alınması lazım. Ülkenin ilgili kişilerinin, kurumlarının, meslek odalarının görüşleri alınarak tekrardan var edilmesi lazım. Sadece bakanlığın kendi bünyesinde gerçekleştirdiği, belediyenin sadece kendi çalışmaları çerçevesinde yarattığı kentler değil de bölgenin tamamının, tüm aktörlerinin sözünün olduğu, görüşlerinin olduğu ve bir süzgeçten geçip en sağlıklı kentleri yaratmanın derdine düşmemiz lazım" ifadelerine yer verdi.
"ARTIK SÖZDE KALMAMASI LAZIM"
Sürdürülebilir kalkınma ve sürdürülebilir çevreyi öncelediklerini belirten Can, "Sağlıklı kentler, yatay mimarinin olduğu kentler vs. Bunun artık sözde kalmaması lazım. Bizim Türkiye'de Erzincan bölgesi de bir deprem bölgesidir, Kuzey Fay Hattı geçer ve 1930'lu yıllarda, 1990'lı yıllarda çok sık depremler gerçekleşti. Orada gerçekleşen depremler sonucunda oradaki yöneticiler bunlardan ders alıyorlar ve tekrardan Erzincan bölgesini yaratırken, bu sefer tamamen yatay mimariyi baz alan bir kentleşmeyi öngörüyorlar. Erzincan'ın kent planına baktığınız zaman yatay mimarinin olduğu, büyük şiddetle gerçekleşen depremden bile en az etkilenebilecek boyutta olan bir aksı yarattığını görüyoruz. Yani sağlıklı kentler, depreme dirençli kentler yaratmak mümkün" diye konuştu.
"YER BİLİMCİLERİN GÖSTERMİŞ OLDUĞU VERİLERİ KULLANARAK TASARIMLAR YAPIYORUZ"
TMMOB'a bağlı İnşaat Mühendisleri Odası Mersin Şube Başkanı Gülçin Barbaros Ak ise yerbilimcilerin yaptığı çalışmalar olduğuna dikkat çekerek, "Yerbilimcilerin gösterdiği bilimsel çalışmalar zaten mevcut ve depremler oldukça da bilimsel çalışmalarını güncelliyorlar. Bunları da ulaşılabilir hale getiriyorlar. Yani biz aslında mühendislik tasarımı yaparken, yer bilimcilerin bize göstermiş olduğu bu verileri kullanarak tasarımlar yapıyoruz ve bunlar da uygulanıyor" dedi.
"BİZİM DEPREMİN AFETE DÖNÜŞMESİNE ENGEL OLMAMIZ GEREKİYOR"
Türkiye'nin bir deprem coğrafyasında olduğunu sözlerine ekleyen Ak, "Deprem coğrafyasında yaşıyorsak, aslında bizim depremi öncelikle kabul etmemiz gerekiyor. Yani depremin bir doğa olayı olduğunu, afete dönüşmediği takdirde, çok güzel turistik alanlar da oluşturabildiğini hepimiz biliyoruz. Ama yeter ki afete dönüşmesin. Zaten problemimiz orada. Şimdi esasında bizim depremin afete dönüşmesine engel olmamız gerekiyor" diye konuştu.
"BEN ÜÇ TANE SACAYAĞI SIRALAYABİLİRİM"
Depremi afete dönüştüren etkenlere değinen Ak, "Depremin afete dönüşmesine neden olan şeylerden bir tanesi öncelikle tasarımın doğru olmamış olması. Onun haricinde tasarımın iyi uygulanmamış olması. Aynı zamanda uygulanan tasarıma da iyi bakılmamış olması gibi ben üç tane sacayağı sıralayabilirim" dedi.
"BÜTÜN VERİLERİN DOĞRU DÜZGÜN OLMASI LAZIM"
'Doğru tasarıma' ilişkin açıklamalarda bulunan Ak, "Mühendisin binayı olması gerektiği gibi tasarlamasından, mühendislik hesaplarının olması gerektiği gibi yapılmasından bahsediyorum. Şimdi bu nasıl olacak? Bütün verilerin doğru düzgün olması lazım. En başta bu. Verilen veriler kağıt üzerindeki veriler olmayacak, gerçek, erişilebilir, ulaşılabilir ve gerçek veriler olacak ki tasarım da doğru olsun" diye konuştu.
"DOĞRU UYGULAMA YAPILMASI LAZIM"
Doğru uygulama aşamasından da söz eden Ak, "Tasarımın doğru olduğunu farz ederek diğer ayağa geçersek; doğru uygulama yapılması lazım. Doğru uygulama nedir? Müteahhitlerin burada devreye girdiği, şantiye şeflerinin burada devreye girdiği bir durum söz konusu oluyor. Bunların da kağıt üzerinde olmamış olması lazım. Yani müteahhitlik, şantiye şefliği, burada yapı denetim de devreye giriyor, uygulama denetçiliği, hepsi; bunların hepsi bir bütün. Bunların da hepsinin değerlendirilmesi lazım ve kağıt üzerinde bir uygulama olmamış olması ve gerçekten hepsinin işleme alınmış ve bilfiil yerinde de yapılmış olması gerekiyor" diye konuştu.
"BİNANIN MUHAFAZASI ÇOK ÖNEMLİ"
"Bunların da yapıldığını farz ediyorum" diyerek sözlerini sürdüren Ak, "Tamam binayı teslim ettik; tamam binayı teslim ettikten sonra bu iki aşama doğru olmuş olsa bile binanın muhafazası çok önemli. Yani binayı siz uygun şekilde koruyamazsanız o binadan proje ve tasarımdaki elde etmeniz gereken verimi alamazsınız. Şu anda da birçok örneğini görüyoruz. Korozyona uğraşmış binalar, daha sonradan taşıyıcı sistemine müdahale edilmiş binalar, binanın kullanım amacının değiştirilmiş olduğu binalar. Bunların hepsi, yapının depreme dayanıklılığını bozan şeylerdir. Yani afete dönüşmesine neden olan şeyler" ifadelerine yer verdi.
|