İHA
Yaşadığımız yüzyılın en büyük felaketlerinden biri olan 6 Şubat Depremlerinin üzerinden bir yıl geçti ve Marmara Bölgesi başta olmak üzere ülkemizde birçok şehir deprem tehlikesi altında. Bu nedenle depremler ülkemizin en önemli sorunlarından birisini oluşturuyor. Yaşadığımız depremlerden ne kadar ders aldığımız veya gelecekte meydana gelecek bir depreme ne kadar hazır olduğumuz konusunda AFAM Koordinatörü Serhat Yılmaz açıklamalarda bulundu.
Türkiye son 25 yılında çok sayıda yıkıcı deprem yaşadı. 1999 Marmara Depremleri, 2003 Bingöl Depremi, 2011 Van Depremi, 2020 Elâzığ ve İzmir Depremleri, 2023 Kahramanmaraş Depremlerinin neden olduğu büyük yıkımların acıları hala sıcaklığını koruyor.
Deprem gerçeği ve alınabilecek önlemler hakkında açıklamalarda bulunan İstanbul Aydın Üniversitesi Afet Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi (AFAM) Koordinatörü Serhat Yılmaz, yapılan bilimsel araştırmalara göre dünyanın en büyük 20 megapolünden biri olan, ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 20’sini bünyesinde barındıran, Türkiye’nin gayrisafi yurtiçi hasılasının %30’unu üreten İstanbul’un yakın bir gelecekte büyük ve yıkıcı bir depremle karşılaşacağını ifade etti.
Finans, kültür ve ekonominin merkezi olan bu kenti etkileyecek bir depremde 100 milyar dolara yakın ekonomik zararın oluşacağı, 100 binin üzerinde insanın hayatını kaybedeceği, daha fazlasının ise yaralanacağı tahmin edildiğini belirten AFAM Koordinatörü Serhat Yılmaz, “Üstelik sadece İstanbul’a yönelik bu rakamlara Marmara Bölgesindeki veya yine yüksek deprem riski altındaki Ege Bölgesindeki diğer kentleri eklediğimizde nasıl bir tehlike içerisinde olduğumuz daha net görülüyor. Ancak böylesi önemli bir soruna yönelik ne kadar önlem alabildiğimiz veya gerçekleştiğinde felaketle sonuçlanmasına neden olabilecek sorunların ne kadarını çözebildiğimiz sorularına vereceğimiz cevaplar maalesef karamsar bir tabloyu ortaya çıkarıyor. Bu karamsar tablonun oluşmasında eğitim sisteminde, merkezi ve yerel yönetim yaklaşımlarında, iktisadi hayatta, medya dünyasında, akademik camiada veya bireysel yaşamda aşılması gereken birçok önyargı ve engel, çözülmesi gereken çok sayıda sorun yer almakta. Her birisinin ayrı ayrı ele alınması gereken bu önyargı, engel ve sorunların tamamını bu yazı kapsamında aktarmak mümkün olmayacaktır. Bu sorunlardan birkaçına yönelik verilecek birer örnek bile çözümün neden uzağında olduğumuzu anlamak için bize yardımcı olacaktır” dedi.
İçişleri Bakanlığı Afet ve Acil Durum Başkanlığı (AFAD) tarafından yayınlanan ‘2023 Yılı Performans Programı’ başlıklı rapora göre Türkiye genelinde 81.667.561 kişiye temel afet bilinci eğitimi verildiğini söyleyen AFAM Koordinatörü Yılmaz, “Bu rakamlara göre ülke nüfusunun neredeyse tamamının afetler konusunda bilgi sahibi olması gerekiyor. Ancak eğitimde aktarılan bilgilerin günlük yaşam içerisinde ne kadar uygulandığına bakıldığında ise maalesef bu oran yüzde 5’in bile altında. Çünkü afetler gibi çok boyutlu ve kapsamlı bir konunun bir saatlik eğitim içerisinde aktarılmaya çalışılmakta, belirli bir yaş sonrası aktarılan bilginin davranışa daha uzun çabalarla dönüşmesi veya bir kültür oluşturulamaması gibi durumlar dikkate alınmamakta. Oysa afetler konusu temel eğitimde başlanarak üniversitede branşlara göre şekillenerek (bilişsel taksonomiye uygun) müfredata eklenmesi gerekmekte. Yakın tarihte yaşadığımız her deprem yerel yönetimlerin afetlere hazırlık konusunda ne kadar yetersiz olduğunu gösteriyor. Oysa ‘5216 Sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu’nda ve ‘5393 Sayılı Belediye Kanunu’nda ya da ‘Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği’nde belediyelerin afetler konusundaki görev ve sorumlulukları açıklanmakta. Her ne kadar bu yasa ve yönetmeliklerin iyileştirilmesine yönelik tartışmalara ihtiyaç duyulsa da belediyeler mevcut yasa ve yönetmeliklerdeki sorumluluklarını yerine getirmiş olsalardı yaşadığımız depremlerde bu kadar çok kayıp yaşanmayacaktı. Bu nedenle merkezi yönetimin belediyeleri bu konuda nasıl denetlediği, gerekli durumlarda hangi yaptırımları uyguladığı veya bu konuda uygulanabilir bir yol haritasının olup olmadığı sorularının cevaplanması gerekmektedir” dedi.
Afet öncesi, sırası ve sonrası medyaya düşen görev ve sorumluluklar tanımlanmadığı gibi hangi kaynaktan ne tür bilgilerin nasıl aktarılabileceğinin de bilinmediğini belirten AFAM Koordinatörü Yılmaz şöyle devam etti: “Afet yönetimi ile ilgili herhangi bir haber programında uzman olarak sunulan kişilerin büyük çoğunluğunun afet yönetimi alanında herhangi bir bilimsel çalışmasının veya deneyiminin olmadığı görülüyor. Üstelik bu kaynaklardan paylaşılan bazı bilgilerin sansasyonel yönünün dikkate alınmadığını gösteren çok sayıda örnek bulunmakta. Bu tarz programlarda ne yazık ki uzman diye sunulanların yeterliliğini sorgulama geleneğinin olmadığı görülmekte. Hatta kamuoyunda dikkat çeken bir konu olması da bu tarz programlara katılanların popülerliğini artırdığı için bir suiistimal alanı oluşturabiliyor. Yukarıda birkaçına kısaca değindiğimiz bu sorunların tamamına yönelik kapsamlı olarak çözümler üretmek zorundayız. Bu çözümler doğrultusunda da bir paradigma değişikliğine gidilmelidir. Aksi durumda afetlerin neden olacağı büyük yıkımları önlemenin uzağında olmaya devam etmiş olacağız.”
|