“Karabağ’da ve Hocalı’da yapılan katliamlar gerçekleştiğinde dünyadaki insan hakları savunucuları neredeydi” diyen “Gün Ağarırken Karabağ” kitabının yazarı Araştırmacı Yazar Ziya Şahin, “Katledilen Türk olunca insandan sayılmıyorlar mı?” sorusunu sordu.
Haber- Gizem Konucu
“Gün Ağarırken Karabağ” kitabının yazarı Araştırmacı Yazar Ziya Şahin, kitabıyla ilgili merak edilenleri gazetemize anlattı. Kitabı yazmakta amacının 5 bin yıllık Türk yurdu olan Karabağ’ın azat edilmesine katkıda bulunmak ve bu zorbalığı kabullenilmediğini tüm dünyaya göstermek olduğunu söyleyen Şahin, “Binlerce yıldır Oğuzlara başkentlik yapan bu kadim Türk yurdu mütecavizler tarafından işgal edilmiş. Ve bu toprakların gerçek sahipleri yurtlarından sökülüp atılmıştı. Ben Oğuz soylu Türk Milletinin bir ferdi olarak her gittiğim yerde bu meşum işgali kınamış ve ne olursa olsun Karabağ'ın Azerbaycan'a ait olduğunu dile getirmiştim. Dediğim gibi ben Türk Ulusunun bir parçasıyım dünyasının neresinde olursa olsun bir Türk'ün ayağına diken batarsa benim bağrım kan olur. Karabağ Türk Milletinin kalbi Kafkaslara açılan demir kapısıdır. Bu kapı yerinden sökülür veya kara kilitler ile kilitlenirse Türk Dünyası ile münasebetlerimiz yok olma seviyesine iner. Bizleri yeryüzünden silmek isteyen emperyalist devletlere yem oluruz. O yüzden diyoruz ki; ‘Tanrı Türk'e Yar Olsun. Türk Milleti Var Olsun” dedi.
“YURDUM İŞGAL EDİLİRKEN BENDE SUSARAK BİR KENARA ÇEKİLEMEZDİM”
Kitabın yayınlanmaya başladığı dönemde Azerbaycan Ermenistan savaşının başladığını ve bunun tamamen ilahi bir tesadüf olduğunu söyleyen Şahin, bu kitabın hazırlıklarını aylar önce yapıp Kariyer Yayın Evi ile görüştüklerini dile getirdi. Kitabın hazırlık aşamalarının uzun zaman aldığını belirten Şahin, kitap çalışmalarının bittiği dönemde savaşın da başladığını ifade etti. Kitabı yazarken en önemli faktörün Azerbaycan Türklerinin uğradığı zulüm ve soykırım olduğunu dile getiren Şahin, “Bu zorbalığın karşısına çıkmak ve Türk Ulusuna mensup bir vatansever olarak haksızlığın karşısında haykırmak Türk olmanın gereğiydi. Benim 5 bin yıllık yurdum işgal edilirken bende susarak bir kenara çekilemezdim” dedi.
“ANADOLU HER YERDE AĞLAYAN ANADOLU”
Ziya Şahin, kitabını yazarken çizdiği yol ve yaşadığı zorluklar hakkında bilgi verdi. Kitabı yazmanın sanıldığı kadar kolay olmadığını söyleyen Şahin, “Öyle ki kalemi elime aldığımda aradan otuz yıl geçmesine rağmen halen acıları taptaze ve halen Hocalı katliamının dumanları tütüyordu. Hani bir veciz söz vardır; "Anadolu her yerde ağlayan Anadolu". Ben bu kitabı yazarken kime ulaştıysam yüreğinde Karabağ'ın ve Hocalı’nın hicranı vardı. Bunların yüreğinde koparıldıkları toprakların özlemi yanıyordu” ifadelerini kullandı.
“VATAN DENİLEN SEVDAYI BAŞKA BİR YERDE ARAMAYA GEREK YOK”
“Kitabın ilk kıvılcımını Azerbaycanlı bir hanımefendi Vüsale Hanım çaktı” diyen Şahin, “Ondan temin ettiğim kısa bir çalışma metninden sonra kimsenin yazmaya gücünün yetmeyeceği hadiselerin döküm anları geldi. Bir süre sonra irtibat kurduğum insanlar aradığım kaynakların Bakü'de olduğunu söylediler. Burada Karabağ'da savaşan kadınlarımız gurubuna ulaştım. Bu guruba başkanlık eden kurt bakışlı yüreği vatan sevdasıyla mücehhez Rada Abbas Hanım ile karşılaştım. Bu kahraman hanımefendi savaşın ön cephesinde bulunarak Türk kadının neler yapabileceğini göstermiş cepheden yaralı gelen askerlere can suyu misali hayat vermişti. Ben paylaştığı anıları yazmakta zorlandım. Bir kere daha anladım ki vatan denilen sevdayı başka bir yerde aramaya gerek yok, Türk Milleti nasıl Çanakkale'yi geçilmez kıldığı gibi Karabağ savaşında aynı kahramanlıkla savaşmıştı” şeklinde konuştu.
“TÜRK OLMANIN BEDELİ MİYDİ BU YAŞANILAN HADİSELER?”
Şahin, “Talih zebun, dost bigâne, düşman kaviydi” diyerek savaş meydanlarındaki kahramanlık destanı yazan Azerbaycan Türk'lerini yazmakta aciz kaldığını dile getirdi. Şahin sözlerine şu şekilde devam etti: “Bütün samimiyetimle Oğuz Eline ve onun kahraman ordusuna hayranlık duyuyorum. ‘Tanrı Türk'e Yar olsun’. Bu savaşa katılan vatanperver insanlar, gardaşlık nezaketi göstererek yaşadıkları anıları benimle paylaştılar. Ama inanın sizi temin ederim ki resmedilen veya tarif edilenleri yazmak mümkün değildi. Çünkü ben herhangi bir haberi yapmak için olay mahalline giden gazeteci değildim. Bunların sunumunu yazarken gözlerimde binlerce masum soydaşımın acıları tüllendi. Bunların katilleri ellerini kollarını sallayarak gezerken hür dünyanın insan hakları savunucuları hümanistleri neredeydiler? Katledilen Türk olunca insandan sayılmıyorlar mı? Katledilen Türk olunca ümmetten sayılmıyorlar mıydı? Kendi öz topraklarından koparılan canlarına kast edilen otuz yıldır sığınmacı gibi yaşayan milyonlarca insanı nasıl anlatabilirdim? Öyle ya Türk olmanın bedeli miydi bu yaşanılan hadiseler?” yaşadığı üzüntü ve acıyı dile getirdi.
“BU VAHŞETİN SINIRLARI YOK MUYDU?”
Bütün semavi dinlerin ortak paydası ve savaş hukuku olduğunu söyleyen Şahin, “Hangi dine veya hangi inanca mensup olursanız olun savaş esnasında kadınlara çocuklara yaşlılara eli silah tutamayacak kişilere ilişilmez. Fakat bu kriterlerin Ermenistan ordusu tarafından hiçe sayıldı ve Karabağ’ın genelinde, Hocalı’da insanlar acımasızca katledildi. Bu durumun hesabını soracak uluslararası mahkeme veya insan hakları örgütleri yok mu? Kitabın safahatında belirttiğim gibi bu katliamları organize edenler anılarında şu ifadelere yer veriyorlardı. Bizleri yetiştiren din adamları ve başımızda ki komutanlar Türk'leri kesmenin doğramanın ve kadınlarına çocuklarına tecavüz etmenin asli vazifemiz olduğundan bahisle teşvik ediyorlardı. Bizim Türk Milleti olarak hiçbir etnisiteye karşı böylesine mütecaviz olmamız tarih boyunca olmamıştır ve olamazda. Peki bu öfkenin bu insanlıktan çıkmanın, bu vahşetin sınırları yok muydu?” ifadelerine yer verdi.
“HOCALI KATLİAMI TÜRK DÜNYASININ KERBELA'SIDIR”
Bu sorulara cevap ararken ve Karabağ’da ve Hocalı’da katliam yapanların vahşetinden bahsederken yakın dönemde daha beter bir hadise ile karşılaştıklarını belirten Şahin, “Ermenistan ordusu mensupları cephe hattında şehit düşmüş Azerbaycan askerlerinin mübarek naaşlarını domuzlara yediriyorlardı” dedi. Bu hadiselerin unutulmaması için kitabında “Başımıza Gelenler” bölümüyle bu konuları aktardığını söyleyen Şahin, “Çünkü bilinen meseldir; "Hafızayı beşer nisyan ile maluldür" yani insan hafızası unutkandır ve unutmaya meyillidir. Bu vesileyle savaş mağduru soydaşlarımızı rahmet ve minnetle anıyorum. Karabağ'da yaşanan hadiseler ve Hocalı katliamı Türk Dünyasının Kerbela'sıdır. Cenabı Allah Türk Ulusuna bir daha böylesine acılar yaşatmasın. Ben kalemimle mazlumların yanında olmak adına düşmanın karşısına çıktım. Gün Ağarırken Karabağ kitabını alıp okumak ve dostlarına tavsiye etmek siz değerli okuyucuların takdiridir” şeklinde konuştu.
“KİTAPLARIMI ANADOLU İNSANININ YÖRESEL MOTİFLERİNE SADIK KALARAK ANLATMAYA ÇALIŞTIM”
Edebiyat dünyasına, "Dağlara Döneceği" şiir kitabıyla giriş yaptığını ifade eden Şahin, sözlerini şu şekilde tamamladı: “Arkasından "Yabanlu Pazarı, Köşker Dağının Sunası, Münüfe, Söğütlü Kahvenin Müdavimleri, Kerküklü Koca Türkmen, Van Demek Vatan Demek, Can Pazarören, Gün Ağarırken Karabağ" kitaplarımla merhaba dedim. Ben kitaplarımda genellikle yaşanmışlığın merkezinde yer alan Anadolu insanının kültürel değerlerini yöresel motiflerine sadık kalarak anlatmaya çalıştım. Çünkü hayat felsefemde insanın yaşamadığı hiçbir medeniyeti muteber saymadım. Benim dağlarımda yorgun turnalar eğleşir. Benim dağlarımda elleri böğründe kardelenler yetişir. Benim dağlarımda Dadaloğlu'nun ruhu Bolu Beyine meydan okuyan Köroğlu'nun naraları titreşir. Bu vesileyle okurlarımıza en kalbi sevgi saygı ve muhabbetlerimi arz ediyorum.”
GÜN AĞARIRKEN KİTABI HAKKINDA
Ermeni güçleri 1992 yılının 25 Şubat’ı 26 Şubat’a bağlayan gecede bölgedeki 366. Alayın da desteği ile önce giriş ve çıkışını kapadığı Hocalı kasabasında, Azerbaycan resmi kaynaklarına göre 83 çocuk, 106 kadın ve 70’ten fazla yaşlı dahil olmak üzere toplam 612 insan öldürülmüş, toplam 487 kişi ağır yaralanmıştır. 1275 rehin alınmış ve 150 kişi kaybolmuştur. Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde cesetlerin birçoğunun yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, başlarının kesildiği görülmüştür. Hamile kadınlar ve çocukların da tüm bu korkunç işkencelere maruz kaldığı tespit edilmiştir. Şimdi diyoruz ki; “Bunun hesabı insanlık ailesi ve hürdünya tarafından sorulmasın mı?” Eğer sizler bu mezalimin hesabını sormaz, yapanların yanına kar kaldığını seyrederseniz; birilerinin söylediği barış şarkılarını veya sözde hümanizm konulu tiyatroları seyretmek zorunda kalırsınız. Maalesef bizler, ıssız dağların başında donarak hayatını kaybeden balaları, namusunu kirleten kadınları, katledilen ihtiyarları anlatamadık. Sizler dini, ırkı, milliyeti kim olursanız olun mazlumlara yapılan katliama ses çıkarmıyorsanız; kusura bakmayın zalimlere dolaylı da olsa destek vermiş sayılırsınız. Haksızlığın karşısında susan; dilsiz şeytandır. Bu mesuliyetten kimse kendini kurtaramaz.
ZİYA ŞAHİN KİMDİR?
Araştırmacı Yazar Ziya Şahin 10.03.1961 tarihinde Kayseri Pınarbaşı ilçesi Pazarören Kasabasında dünyaya geldi. İlk, Orta ve Lise tahsilini Mimar Sinan Öğretmen Liisesi’nde tamamladı. 1979 yılında Kayseri’ye gelerek çalışma hayatına başladı. Vatani görevini yaptıktan sonra yeniden memleketine dönen Ziya Şahin 1983 yılında Kayseri Şeker Fabrikası’na girerek çalışma hayatına başladı. Yazarımız Ziya Şahin’in Aykut ve Yusuf adında iki oğlu vardır. Ziya Şahin eserlerini, davet edildiği yerel televizyon kanallarından halka ulaştırmış, eserleri çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlanmıştır. Eserlerinin yola çıkış hikayesinde şiirlerinin bir kısmı “Anadolu heccecileri 5” isimli antolojide yer almıştır. Daha sonra Araştırmacı Yazar Ziya Şahin otuz yıllık birikimlerini sırasıyla; Dağlara Döneceğim,(şiir kitabı)-Köşker Dağının Sunası, Yabanlu Pazarı-Geçmişten Günümüze Pazarören, Kerküklü Koca Türkmen, Van Demek Vatan Demek, Söğütlü Kahvenin Müdavimleri, Can Pazarören, Danişmendli Melikgazi, Münüfe, Söz Konusu Vatandı, Gün Ağarırken Karabağ adlı eserlerini okuyucuları ile buluşturmuştur. Eserlerinde daha çok yaşanmışlığa dair gerçek hayatın duygu yüklü betimlemelerine yer vermektedir.
|