Bir sabah uyandık ve dünyanın bambaşka bir yer olduğunu gördük. Sokaklar boşaldı, dükkânların kepenkleri indi, alışveriş merkezleri sessizliğe büründü. Sadece sağlık değil, ticaret de bu görünmez virüsün pençesine düştü. Koronavirüs bize, ticaretin ne kadar kırılgan olduğunu, ama aynı zamanda ne kadar hızlı dönüşebildiğini gösterdi.
Salgının ilk günlerinde yaşanan panik hala hafızalarda. İnsanlar un, makarna, kolonya ve maskeye hücum ederken, market rafları boşaldı. Bu tablo bize basit bir gerçeği hatırlattı: Tedarik zinciri dediğimiz şey aslında koca bir domino etkisi. Çin’de bir fabrikanın kapanması, Avrupa’da üretimi, Türkiye’de rafları, Amerika’da fiyatları etkiledi. Yani bir yerdeki küçük bir aksamaya, dünyanın diğer ucunda koca bir sektörün sendelemesi eşlik etti.
Ama ticaretin çarkları her zaman bir yolunu bulur. Buldu da… Salgının belki de en çok kazananı e-ticaret oldu. Evden çıkamayan tüketici, parmağının ucuyla alışverişe sarıldı. Birkaç gün öncesine kadar internetten alışverişi lüks ya da güvensiz gören insanlar, kısa sürede dijital müşteri haline geldi. Yemek siparişi, market alışverişi, elektronik, giyim… Her şey ekranlardan akmaya başladı. Hatta kimi işletmeler için internet, sadece bir alternatif olmaktan çıkıp tek yaşam alanına dönüştü.
Belki de bu yüzden, koronavirüs sadece bir sağlık krizi değil, aynı zamanda bir ticaret devrimiydi. Dün bildiklerimiz bugün geçerli değil. Yeni ticaret dünyasında, hızlı koşan değil, değişime uyum sağlayan ayakta kalacak. Ve belki de bundan sonra her krizi bir tehditten çok, bir yeniden yapılanma fırsatı olarak göreceğiz.
Kısacası, koronavirüs bize şunu öğretti: Ticaret sadece mal ve para alışverişi değil, aynı zamanda bir adaptasyon meselesi. Kim dersini iyi çalıştıysa yoluna devam edecek. Kim eski defterlere sarıldıysa, o da tarihin tozlu sayfalarında kalacak.